Dêwane

Kurd24

İslam, ilk dönemlerinde inananlarına basit bir dindarlık anlayışı ile birlikte ticaret yollarındaki değişim sebebiyle yenilenmiş bir Arap hukuku sunar. Fakat bu dinin çıkış motivasyonu, hilafetin sınırları genişledikçe Arap olmayan uluslar arasında bir anlama tekabül etmez.

İslam düşüncesinin Yunan felsefesi karşısındaki zayıflığı, Bağdat’ta kurulan Hikmet Evi’nde geliştirilen zarif bir teolojiyle giderilmeye çalışılmışsa da ortaya çıkan insan ve dünya merkezli akli yaklaşımlar İslam’ı medeni bir din haline getirirken Arabizm’in agresif yanını törpüleyerek yayılımına ket vurdu. Fakat bu iki yaklaşım da toprak yerine insanlarda genişlemeyi sağlayacak olan duygusal öğelerden oldukça uzaktı.

Bu ihtiyaç Doğu Hıristiyanlığı’ndan alınan münzevilik ve çilecilik ile karşılanırken diğer taraftan Hicret’ten neredeyse dört yüzyıl sonra Kürdistan’daki mistik hareketler, liderlerinin çoğunun çarmıha gerilmesiyle bitecek girişimlerle kendisine İslam içinde yer açmayı başardı.

Kişinin tanrıyı doğrudan tecrübe etmesi ve vecde gelerek onunla iletişim kurması bir vahiy dini olan İslam’daki tanrı-insan ilişkisine aykırıdır. Fakat bu düşünce Kürtlerin kadim dini Yezdanilik ile doğrudan örtüşür. Nitekim bugün İslam sufiliği olarak kabul edilen düşünce sisteminin ilk azizleri olan Hallac-ı Mansur (burnu, kolları ve ayakları kesildikten sonra idam edildi), Aynülkudat Hemedanî (derisi yüzüldü) ve Sühreverdi’nin (önce ateşte yürütüldü sonra idam edildi) söyledikleri yerleşik İslam düşüncesiyle ters olduğu için tekfir edilmişlerdir.

Aslında olan şey; Kürdistan’daki eski inanç ekollerinin kendisini yeni din içinde ifade etme ve onun içine yerleşmesinden başka bir şey değildir; zira bu düşüncelere itikadî, siyasi ve ekonomik sebeplerden ötürü İslam dışı olarak yaşama şansı verilmemiştir. İslami ortodoksinin sonunda silsilelerini Ebu Bekir ya da Ali’ye bağlamaları şartıyla kabul ettiği bu akımlar heretik değildirler çünkü yoldan çıkmış değillerdir. Onlar İslam ile alakasız bir yolu ona bağlamayı seçerek hayatta tutmayı amaçlamışlardır. Bu yüzden bugün bile İslam’ın temel kozmogonisi ve eskatolojisiyle çelişseler de Kürt dini, özellikle soyağaçları üzerinden kurumsallaştırılan kutsal soyların öncülük ettiği tarikatlar aracılığıyla İslam içinde yaşamaya devam ediyor.

Örneğin bugün Kadiri tarikatının merkezi konumundaki Berzenciler bir taraftan kendilerini Yaresanilikte de büyük bir bâb olan Sultan Sahak’ın (Azi Dehak, son Med kralı Astiyages) kardeşinin oğulları olarak belirtirken diğer taraftan şecerelerini Halife Ali’nin torunlarından Musa el-Kazım’a dayandırırlar. Öte yandan Xoşnav aşiretinin en önemli azizi Şeyh Mazdek’tir ve bugün bile aşiretin ruhani kolları bu kişi üzerinden kendilerini İslam içinde ifade ederler (bkz: M. Sykes, The Kurdish Tribes of the Ottoman Empire, The Journal of the Royal Anthropological Institute of Great Britain and Ireland Vol. 38, 1908). Oysa anlattıkları hayat hikâyesinin örtüştüğü Mazdek, Sasaniler döneminde giriştiği Yezdani bir yenileştirme hareketinin lideridir ve ölüm tarihi, Hz. Muhammed’in doğumundan bile yarım yüzyıl öncedir.

Kürdistan’ın güneyinde Kadiri tarikatının üyelerine dewrêş denirken Nakşi olan müritlere ise sofî denir. C. J. Edmonds, 1919-1925 yılları aralığındaki Kürdistan seyahatinde Kerkük’teki Kızılbaşlardan bahsediyor ve bunların Dewrêşan ve Sofiyan olmak üzere iki kola ayrıldığı notunu aktarıyor ve bunları Safevilerin (Sofiwend) bir devamı olarak görüyor. Diğer taraftan Süleymaniye yakınlarında Caf Kürtleri’ne ait Dewrêşan ve Sofiwend adıyla iki köyün varlığı hala devam ediyor.

Büyük Zap, Rewanduz ve Erbil arasında yaşayan Sûrçî aşiretinin mistiklerinin neredeyse tamamı Nakşibendi’dir. 1971 yılında ölen son pirleri Şeyh Ahmed’in etkisi hala çok büyük. Şeyh Ahmed’den sonra yine yerleşik İslamî usullere mugayir bir şekilde tarikatın yönetimi Ahmed’in yaşlı karısında kalmıştı. Hatırlatılmalı ki burada müritlere derviş veya sofi yerine eski Kürt inançlarına da bir vurgu içeren Dêwane adı veriliyor (Derviş olarak bozulmuş olan dewrêş kelimesi de aynı ismin başka bir halidir).

Dêwanelerin en temel ibadet biçimi halay çekerek veya müzikle kendinden geçmeye dayanıyor. Onlar ellerinde neredeyse Yüzüklerin Efendisi filminden fırlamış bir bastonla ve bir puşiyle sardıkları başlarına geçirdikleri, üzerinde güneş motifinin olduğu bir takkeyle duran Dêwaneler neşideler eşliğinde kutsal ruha ulaşırlar.

Tıpkı Nemrut’un, annesinin de rahibe olduğu Harran’daki Sin tapınağında bulunan çoktanrıcılara iltimas geçmesi üzerine şeytanlaştırılması gibi tarihte birçok Kürt karakter ve düşünce sistemi de bundan payını almıştır. Son Med kralı Astiyages’in (Azi Dehak), M.Ö. 552 yılında Kuzeybatı Afganistan'daki bir savaşta Zerdüşt’ü himaye eden kral Viştaspa’yı öldürmesi onu Zalim Dehak adıyla İrani halkların şeytan canavarına dönüştürdü ve Firdevsi’nin Şehname’si gibi milliyetçi metinler bu düşünceye hizmet etti. Müslümanlardaki yaygın bir kanaatle Ezidilerin şeytanperestlikle suçlanması da şeytan düşüncesinin dahi olmadığı bir dini şeytanlaştırmanın ötesinde bir anlama gelmiyor. Dêwane’lerin deli, divane, cin çarpmış, içine şeytan kaçmış olarak hatırlanmasının temelinde de böyle bir durum var.

Bugün Sûrçi mistiklerin kullanmaya devam ettiği dêwane adındaki Dev kelimesi her ne kadar Avesta ile birlikte kötü ruhlar ve şeytan yerine kullanılmış ve bu sözcük Batı dillerine İblis anlamındaki Devil olarak geçmişse de bu kelime Hint-Avrupa dillerindeki Deiwo (Tanrı) biçiminden evirilmiştir. Bu kelimenin de kökü Güneş Tanrısı anlamındaki Diew’dir. Kelime Sanskritçe’de Tanrı anlamında Deva, Yunanca’da Güneş Tanrısı anlamında Deus ve d>z değişimi sebebiyle Zeus olmuştur.

Zerdüştlerde Daevalar tahtı devrilmiş tanrılardır ve iblis ilan edilmişlerdir. Ezdilerin bir diğer adı da Dasni’dir ki bugün Tahsini adı verilen aşirette bu isim hala yaşar. Araştırmacılar bu kelimeyi Dew Yasnai olarak belirtmişlerdir ki bu da dev tapıcıları anlamına gelir. Diğer önemli bir nokta ise kelimenin Tav biçimidir ki Tav / Taw / Hetaw kelimesi Kürtçe’de hala güneş, yıldırım ve gök gürültüsü anlamlarında kullanılıyor. Bu kelime diğer İrani dillerde parlaklık anlamındaki tab (meh-tab: ayışığı) ile aynıdır. Ezdiliğin kutsal meleği Tawus’un adı da, Anteb’in (Xan-Tab) adı da, Denizli’nin Tavas ilçesinin adı ve Xorosan’daki Tabas’ın adı da bu kelimenin kökünden üretilmiştir.

Kürtçe'de Tanrı anlamındaki Xweda kelimesinin güney aksanlarındaki bir hali de Xwe-daw biçimindedir. Diğer taraftan Yunancadaki Diyonysos ve Jupiter de aynı kelimeden gelirler. Jüpiter’in ilk hali Diews-Peter şeklindedir. Yani Diews Peder; Türkçesiyle Güneş Baba. Jüpiter’in Hint dinlerindeki adı ise şaşmaz bir şekilde Diyaus Pitar’dır ve bu da tanrıların babası demektir. Latince’de Diyas > Dies > Dours gün, güneş demektir. Bu kökten gelen İngilizcedeki day-s kelimesi hala yaşıyor. Latince’deki Dour, Fransızca’da Jour olmuştur ki gün ve ışık anlamındadır. Kürtçede jor, yukarı demektir. Hala bazı bölgelerde Rebbê Jorîn (Göğün rabbi) adına yemin edilir ve bu da güneş tanrısına işaret eder. Latincedeki Dour’un Aramice’deki hali ise Dewr şeklindedir ve Arapça’ya, oradan da Türkçe’ye devir olarak geçmiştir. Devir, bir günlük döngüye verilen addır. Şifa ve ilaç anlamındaki Deva da yine aynı köktendir. Zira Güneş giren eve doktor girmez. Bunun bir yansıması olarak Allah’ın 99 isminden biri Şafi’dir ve bu da şifa veren anlamına gelir.

Bugün Kürtlerin asimilasyon tehlikesi altında bulunan en önemli alanlarından biri de din ve bu bağlamda tarikatlardır. En azından bin yıldır tarikatlar yoluyla İslam içinde yaşamaya devam eden antik Kürt dinlerinin izi hala sürülebilir. Tıpkı Dêwane adı gibi. Behlûlê Dêwane’den bu yana Kürt şiirinde de en az bir düzine Dêwane adlı, mahlaslı şair var. Bunların bir ekolü devam ettirip ettirmedikleri incelenmelidir.

 

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.