Bunlar da mı insan-Primo Levi

Kurd24

Değerli okuyucular. Öncelikle sizlerden özür dileyerek başlamak istiyorum çünkü neredeyse bir aydır köşemde kitap analizleri yapamadım ama bunun bir gerekçesi var elbette. İlk uzun metraj sinema filmim olan Çiğdem’in çekimleri için, Kars’ın Ermenistan’a sınır bir köyünde çekimlerini tamamladım ve filmim şu an kurguda. Gelir gelmez hatta yolda elime ilk kitabı alıyorum, heyecanla okuyup sizlerle paylaşmak için. Üç hafta kitap okuyamamak hayattan kopmak demek benim için.  Evet, büyük bir özveri ile araştırıp okuduğum kitap ünlü yazar ve edebiyat devi Primo Levi. Primo bir yazar olmasının yansıra, o bir savaşçı çünkü o insanlığın geleceğini ve umutlarını, yarınlarını gaz odalarında bitirmiş bir cendereden sağ çıkmış savaşçıdır. İkinci dünya savaşı yılları ve Primo İtalya’da tutuklanarak Auschwitz kampına gönderildi. Onun tutuklanmasına neden olan anti-faşist bir direniş grubuna katılmış olmasıydı kuşkusuz.

Bunlar da mı insan adlı ilk eserinde, Primo bizleri amansız çalışma koşullarına, buz gibi kamp odalarına, kemiklere kadar işlenmiş açlığa ve elektrikli teller ile çevrilmiş ölüm kampında dolaştırır. Bir insan, daha doğrusu insanlık nasıl yitirilir her sayfada buna tanıklık ediyoruz. İnsanların boyunlarına asılan birer sayıdan ibaret olduğunu, ölüm kampına girenlerin dışardaki dünyayı bir daha göremeyeceğini yazar Primo. Öyle bir gerçeklikle anlatır ki Primo, kendimizi tayın bekleyen, kazma kürek sallayan, yağmurda ıslanan, bir kap çorbanın en büyük zenginlik olduğunu düşünen insanlar arasında sanırız kendimizi. Hayvan taşımak için tasarlanan vagonlarda insanların hiç durmadan taşındığı, yolda ölenlerin vagonlardan atıldığı gerçeği satırların taşıyamayacağı kadar ağırlaşır kitapta.  İnsanı yüreğinden vurur bu eser. Özellikle bir yerde, ölüm kampına ilk vardıklarında ailelerini trenden indikten sonra görenler onları bir daha göremez. Son durakta, son bakıştır bu. En büyük düşman geleceğin hayalini kurmaktır ölüm kampında ve insanı en acıtan durum umut beslemektir çünkü yarın yoktur burada. Düzenli kontroller yapılır ve güçten düşmüş, hastalanmış ve iş göremez durumda olanlar ayrılır bir kenara. Bu onların gaz odasına gideceği anlamına gelir. Primo Levi, bir bölümde ertesi gün gaz odasına alınacak bir mahkum ile, gaz odasına gitmekten son anda kurtulmuş bir mahkumun ranzada yan yana yatışını öyle bir anlatır ki, utanç ile sevinç arasında bir çizgide gider geliriz. Gaz odasına alınmaktan son anda kurtulan bir ihtiyar dua ederken, yarın gaz odasında ölecek olan genç, gözlerini tavana dikmiş düşünür ve sonra büyük bir boş vermişlikle uyur. Primo, ihtiyarın bu duasını tanrının kusmasını diler içinden.

Alman SS subaylarının acımasızlığı, hayatta kalma zorlukları kampta insanların yazılı olmayan ve gizli kurallar oluşturmasına neden olur. Bir şekilde küçük çaplı ticari sayılabilecek faaliyetler yapılmaya başlar.  İnsanların bıkkınlığını, elektrikli tele dokunmamak için kendilerini zor tutuklarını bizzat hissederiz. Yarına dek sürüp sürmeyeceği belli olmayan dostluklarda biriktirilir elbette ölümün soğuk ikliminde. Bir yatağı paylaşan, aynı tayın sırasında dertleşen insanlar, büyük dostluklar da kurar. Ama yarını düşünmek yarınlara dair arkadaşlık ve hayal kurmak yasak çünkü yaralar insanı. Kimyager olduğu için laboratuvara alınan Primo ve iki arkadaşı için hayatta kalma belirtisi küçük de olsa doğmuştur. Bir yandan da Alman faşizmi hızla güç kaybetmektedir. Kampın olduğu yerin zaman zaman sarsıldığı ve kızıl ordunun adımları ve sesleri duyulmak üzeredir. Ama öylesine benlikleri zedelenmiş, gelecekleri ve umutları öylesine çalınmıştır ki, insanlarda en ufak bir sevinç gözlenmez. Kampın boşaltılacağı haberleri kulaktan kulağa yayılır örneğin. Bu Almanların savaşı kaybetmesi demektir, tahliye ve özgürlük demektir ancak kimse de ne sevinç kalmıştır ne de yaşama isteği. Bu kadar acı, zulüm ve soykırım yaşandıysa bir yaratıcı olamaz der ve Tanrı’ya olan inancını yitir Primo. Özellikle Almanların savaşı kaybetmesi ve dönüşün başlaması ile büyük bir sorgulama yaşar kendi içinde. Psikolojisi bozulur Levi’nin. Aylarca hatta yıllarca yazamaz tek bir satır, tek bir kelime. Ama öylesine acıtır ki yüreğini bu zulüm karşısındaki insanların derin sessizliği, ölmeden tarihe bir belge bırakmak ister. Kendi ile ikinci savaşını vererek yazar ilk eseri Bunlar da mı insan adlı bu dev yapıtı.  O bundan sonra açlığı, yoksulluğu ve insanlığı yiyip tüketen savaşı yazacaktı. Öyle de yaptı. Onun kitaplarında insanlık suçu savaşın, soykırımın ve utancın ve aynı zamanda büyük bir haykırışın haklı isyanı okunacaktı. İnsanın yaşadığı bu kadar ağır bir travmayı yazarken ikinci kez travma geçirmesi kaçınılmazdır. O kadar derin bir yara bırakmıştır ki ölüm kampında yaşadıkları, hayatı taşıyamayacağına kanaat getirir ve merdiven boşluğundan kendini bırakarak intihar eder. Yazarın diğer eserlerini de okuyup sizlerle paylaşacağım.

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.