Yeni bir “çözüm süreci” olmayacak, olacaksa başka nitelikte olur

Kurd24

Geçen hafta yazdığım makalemde 2013’te başlayan “çözüm sürecinin” nasıl başladığını, hangi içeriğe sahip olduğunu, hükümetin ve PKK’nın amacını, “çözüm sürecinin” Kürtlerin milli haklarıyla ilişkili olmadığını, nasıl sonuçlandığını yazdım. Bu haftaki makalemde yeni bir “çözüm sürecinin” olmayacağını, olacaksa başka bir nitelikte olacağını yazmaya çalışacağım.

Kürtlerin ülkesi Kürdistan, 1639 yılında Kasr-ı Şirin Antlaşması ile Osmanlı İmparatorluğu ve Fars İmparatorluğu arasında bölündü. Müstemleke bir memleket haline geldi. Lozan Antlaşmasından sonra da Kürdistan, 4 parçaya bölündü. Türk, Fars ve iki Arap milli-ırkçı, üniter devletlerinin egemenliği altına girdi, işgal ve ilhak edildi, klasik sömürgeden daha geri bir statüye mahkûm edildi.

Hem imparatorluklar döneminde ve hem de Lozan Antlaşmasından sonraki statü koşullarında Kürt milleti milli haklarını kazanmak, bağımsızlığını ve özgürlüğünü kazanmak için mücadelesine devam etti. Bu mücadele döneminde korkunç trajedik olaylarla, katliamlarla ve jenosidle karşı karşıya kaldı. Kürt milleti 400 yıla yakın uzun mücadele sürecinde, bulunduğumuz aşamada Kürdistan’ın Güney parçasının bir kesiminde, yani Kürdistan Bölgesi’nin egemen olduğu toprak parçası üzerinde milli haklarına sahip, o toprak parçasından sorunlu iktidar ve egemenlik hakkını kullanmaktadır.

Bundan dolayı çok açık ki, Kürtlerin mücadelesi dört Kürdistan parçasından da devam etmektedir. Kürdistan, dünyanın sömürge kalan tek ülkesi konumundadır. Kürt milleti devletini kuramayan tek millettir. Bu nedenden dolayı da Kürt millet meselesi, dört sömürgeci devletin, Ortadoğu’nun, dünyanın, bölgesel ve uluslararası bir sorunudur.

                                              *****

Kürt milletinin bu konumu sonuna kadar böyle devam edemez. Mutlaka bir çözüme kavuşacaktır. Sömürgeci devletler de bunu bildikleri için Kürtlerle ilgili olarak tarihsel dönemlere, koşullara göre projeler geliştirmektedirler. Her devlet de kendi mayasına, niteliğine, kültürüne göre Kürt millet meselesinin çözümlenmesi için yol haritası tayin etmektedirler. Ama bu tayin edilen yol haritalarının hiçbiri tanesi, bir milletin kendi kaderini tayin etmesi, devletleşmesi, egemenlik hakkının tesisi kapsamında olmuyor. Oldukça palyatif yol haritaları ve çözüm yolları oluyorlar.   

Türk devleti de zaman içinde Kürt millet meselesinin çözümlenmesi için yol ve yöntemler tayin etmiştir. Türk devleti, 1919-38 yılları arasında Kürtlerin yok edilmesi kapsamında bir yol haritası tayin etti. Kürtleri bir millet olarak yok saydı. Kürtlerin Türkleşmesi için insanlıkla, hak ve hukukla, demokrasiyle, özgürlüklerle alakası olmayan bir yol ve yöntem izledi. Katliamlar yaptı. Kürdistan’ı insansızlaştırmaya çalıştı. Liderlerini idam etti. Hukuku devre dışı bıraktı. Zulmü kurumlaştırdı.

Ondan sonraki tarihsel dönemlerde de Türk devletinin bu tehlikeli, barbar, Kürtlerin yok edilmesi ve ortadan kaldırılması stratejisi esas olarak devem etti.  

Türk devletinin bu ana bakış açısından, Menderes’in, Demirel-Erdal İnönü’nün Özal’ın, Erdoğan’ın yaklaşımları köktenci olmazsa da bir farklılığa yol açtı. AK Parti Hükümeti, belli bir aşamada sonra Kürtlerle ilgili daha kapsamlı belli açılımlar yaptı. Reformlar gerçekleştirdi. Kürtlerin varlığını kabul etti. Dersim’de bir katliamın yapıldığını kabul etti. Kürtlere Dersim’de ve genel anlamda tarihi haksızlık yapıldığını 2005 yılından sonra adım adım açıklandı.

AK Parti Hükümeti, en kapsamlı adımını 2013 yılında PKK/Öcalan ile “çözüm sürecini” başlatmakla attı. Kürt sorununun çözümü anlamında attığı adım olumluydu. Ama bu adımı yanlış bir aktörle, PKK ile gerçekleştirmeye çalışması yanlıştı. Sonuçta da PKK ile bir sonuca varılmayacağı anlaşıldı. PKK’nın özgür iradesine sahip olmadığı, başta Türk devletinin ana güçleri, başka yabancı İran, Rusya, Suriye, Irak gibi güçlerin vesayeti altında olması anlaşıldı. Bunun sonucunda da PKK’nın çözüm aktörü değil, tasfiye edilmesi gereken bir aktör olduğuna karar verildi. Bu strateji uygulanmaya devam ediliyor.

                                                *****

Çözüm süreci sonrası, gelinen aşamada çok şey değişti. AK Parti’de değişiklik oldu. İktidar ve hükümet konumunda değişiklik oldu. Geçmiş dönem çözüm süreci AK Parti tarafından başlatıldı. Bu aşamada AK Parti-MHP ittifakı var. Bu ittifakın yeni bir çözüm süreci başlatması olanaksız gibidir. Ayrıca bu ittifakın, eski tarz bir çözüm sürecini başlatması hiç mi hiç olanaklı görünmüyor ve akıl dışı bir durum gibidir. Bundan dolayı geçen hafta yazdığım gibi, eski tarzda bir çözüm süreci beklentisi içinde olanların yaklaşımı, bir hayaldir. Bu hayal sahibi olanlar, PKK’ya takılmaya devam eden, Kürtlerin hakları konusunu önemsemeyen kişiler ve kesimlerdir.

                                        *****

Kürt milletinin varlığı devam edecekse ki edecek, Kürtler milli haklarında ısrarlı olacaklarsa; milli hakları, bağımsızlıkları, özgürlükleri için mücadele ettiklerine ve edeceklerine göre, Kürt millet meselesinin çözümünün bir gün masaya ve gerekli platformlara getirilmek zorundadır. Açık olan bir şey var ki, Kürt millet meselesi devletin en temel ve hayati meselelerinden biridir. Bu meselenin çözümlenmesi kaçınılmazdır. Kürt meselesi çözülmeden, Kürtler gerçek anlamda milli haklarına, kendi egemenlik ve iktidar haklarına kavuşmadıkça, Türkiye’de demokratlaşması, sosyo-ekonomik çağdaş standartlara göre gelişme göstermesi, gerçek çoğulcu anlamda modernleşmesi olanaklı değildir.

Kürt millet meselesinin çözümü sadece Kürtler için değil, belki de Kürtlerden ziyade Türklerin sosyal, siyasal, ekonomik çıkarları açısından da çözümlenmesi gerekir. Onların demokratlaşmasını ve özgürleşmesini sağlayacaktır. Kürt milletinin her açıdan haklarına kavuşması, demokrasinin olmazsa olmaz şartlarından biridir. Bundan dolayı Kürt meselesi ile ilgili başlayacak yeni bir çözüm süreci, farklı bir tarzda ve nitelikte olmak zorundadır. Bu yeni çözüm sürecinde taraflar devlet ve Kürt milleti olacaktır. Devlet, kendi meşru kurumlarıyla, Kürtler de kendi değişik nitelikteki toplumsal kesimleri, siyasi partileri, sivil toplum örgütleri, kanaat önderleriyle, taraf olacaklardır.

Asıl olarak da Kürt meselesinin sorumlusu olan, Kürtlerin milli haklarını ihlal eden, Kürdistan işgal ve ilhak eden devlete büyük görevler düşmektedir.

 

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir