Türk devletinde iktidar mücadelesi kanlı ve gayriahlaki bir serüven

Kurd24

İttihat Terakkici Kemalistler, Osmanlı İmparatorluğu iktidarına son verdikten sonra, devletlerini kurdular, iktidar oldular. Tam anlamıyla jakoben-faşist bir diktatörlük kurdular. Bu diktatörlükte Cumhuriyet Halk Fırkasını araç olarak kullandılar. Bu fırka, daha sonra Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ismini aldı.

Jakoben-faşist Kemalist diktatörlük, hem Kürt halkı ve hem de İttihat Terakkici Kemalistler (sivil asker bürokrasi) dışındaki Türk halkı üzerinde hâkimiyetini oluşturdu. Osmanlı döneminde var olan yarı otonom Kürdistan yapısını dağıttı. Medreseleri ve medreselerdeki Kürt dili ile eğitim öğretimi yasakladı. Kürt milletinin bütün milli değerlerini yasakladı. Daha da öteye geçerek Kürtlerin bir millet olmadığını, onların Türk olduğunu resmi görüş olarak benimsedi. Kürtlerin Türk olmadığını bildiğinden dolayı da Kürtlerin Türkleştirilmesi, asimile edilmesi için vicdani olmayan, insanlıkla alakası olmayan, faşist ırkçı yöntemlere başvurdu.

Jakoben-Kemalist devlet, diktatörlüğünü gerçekleştirdiği günden itibaren Kürtlere yönelik bir soykırım sürecini başlattı.

Jakoben-Kemalist diktatörlüğe karşı muhalefet, Kürdistan’ın kuzeyinden yükseldi. Bütün Kürtler bu diktatörlüğün uygulamalarından memnun ve zulüm gördüğü için, milli ayaklanmalara başvurdu. Milli ayaklanmalar 1919 yılında Koçgiri’de başladı ve giderek geliştiler. Her Kürt milli ayaklanmasının kanla bastırılması, yeni bir milli ayaklanmanın gelişmesine yol açtı. Kürt milli ayaklanmaları 1938 yılına kadar aralıklarla devam etti. Ama ne yazık ki jakoben, faşist Kemalist diktatörlük, kanlı katliamlarla,      toplu sürgünlerle, Kürdistan’ı insansızlaştırarak Türkleri Kürdistan’a yerleştirerek bastırdı.

Kürt milli ayaklanmalarının bastırılmasından sonra, jakoben-faşist Kemalist diktatörlük 1946 yılına kadar hiçbir güçlü muhalefetle karşılaşmadan devam etti. 1946 yılında Demokrat Parti’nin (DP) kuruluşuyla siyasi anlamda güçlü bir muhalefetle karşılaştı. 1946 yılındaki genel seçimlerde CHP, seçimi hile ve zorbalıkla; açık oy ve gizli sayım metodu ile kazandı. Ama 1950 yılında yapılan genel seçimlerde içerdeki yeni gelişmeler ve uluslararası güçlerin baskısı ile bunu yapamadı. DP, mutlak bir çoğunlukla tek başına iktidar oldu. O tarihten sonra ahlaki ve olağan olmayan yollarla iktidar devrilmesi çalışmaları başladı. Kanlı gençlik olayları tertiplendi. 27 Mayıs 1965 yılında Kemalist asker-sivil bürokrasi darbe yaptı. DP’nin lider kadrosu, Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Adnan Menderes, bakanlar, milletvekilleri tutuklandı. Gerçek olmayan iddialarla ve Kürtlerden dolayı hukukla alakası olmayan yargılamalar sonrasında başbakan Adnan Menderes, Cumhurbaşkanı Celal Bayar, İçişleri ve Maliye Bakanları Fatih Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan idam cezasına çarptırıldılar. Celal Bayar yaşlı olduğu için idam cezası infaz edilmedi. Diğerlerinin idamları infaz edildi.

İlk genel seçimlerde CHP-Kemalistler seçimi yine kazanamadılar. Ama daha yeni iktidar oluşumundan sonra, yine kanlı bir şekilde sağ-sol çatışması yaratarak, binlerce Kürt yurtsever gencini ve Türk devrimci gençlerini katlederek yeni bir darbe hazırladılar. Bu darbenin hazırlamasına bazı sol kesimleri de kullandılar. Sonuçta 12 Mart 1971’de Kemalistler askeri darbe yaptılar. Darbe sonrasından iktidar mücadelesi kanlı devam etti. Darbe sonrasındaki genel seçimlerde CHP-Kemalistler yine seçimi kaybettiler, iktidarı terk ettiler. Ama anlaşılıyordu ki bu geri çekilme geçici bir geri çekilmedir. Öyle de oldu. Seçim sonrasında darbe için yine binlerce devrimci ve sağcı gencin, aydının, Kürt yurtseverlerinin katledilmesiyle darbe hazırlandı. 12 Eylül 1980 askeri darbesiyle Kemalistler iktidarı ele geçirdiler. 12 Eylül sonrasında da iktidar mücadelesi idamlarla, kitlesel ölümlerle hapishanelerde ve dışarıda devam etti.  Darbeden sonra yine CHP/jakoben Kemalistler seçimi kaybetti. ANAP Turgut Özal öncülüğünde iktidarı ele geçirdi. Turgut Özal’ın iktidarının yıkılması için yine jakoben Kemalistler ahlaki olmayan her yolu denediler. Sonuçta da şüpheli bir şekilde Turgut Özal’ın hayatına son verildi. Bu darbeden sonra da Necmeddin Erbakan’ın başbakanlığına son vermek için 28 Şubat darbesini gerçekleştirdiler. Bu darbenin hazırlanması için de birçok siyasi oyun ve komplo yapıldı. 28 Şubat darbesinden sonra muhafazakâr İslamcılar güçlü iktidar oldular. AK Parti 2001 yılında kuruldu. 2002 yılında genel seçimlerde tek başına iktidar oldu.

Jakoben Kemalistler, AK Parti iktidarının son bulması için de her türlü yola başvurdular. AK Parti iktidar olduktan sonra hakkında kapatılma davası açıldı. Daha sonra askerler darbeyi çağrıştıran tehdit mektupları yayınlandı. Cumhurbaşkanı adayının seçilmemesini kanuni oyunlarla sağladılar. Fetullahçılar-Kemalistler ortak darbe yaptılar. Kan döküldü. Gezi hareketi istismar edilerek kan dökülmesine yol açtılar. PKK’yı hendek vesayet savaşıyla kullanarak, binlerce insanın ölümüne yol açtılar. PKK/HDP ile seçim darbesi yoluna gittiler.

AK Parti, bütün bu olup bitenleri ustaca atlattı. Girdiği bütün seçimleri kazandı. Referandumları başarıyla gerçekleştirdi. İstenilen değişiklikleri kendine göre yaptı. Yaptığı değişiklerin bir kısmı da olumlu oldukları için Kürtler tarafından desteklendi. Mega projeler gerçekleştirerek muhalefeti etkisiz hale getirdi. Muhalefet bu gelişmeler karşısından seçimle iktidarı alamayacağı kanaatine vardı. Yeniden eski dönem muhalefet tarzına dönerek iktidarı seçimle değil, meşru olmayan yollarla devirme hesabına girdi. Bu konuda da başarılı olmadı.

Muhalefet yine de iktidar emelinden haklı olarak vazgeçmedi. Şimdilerde de Millet İttifakı bloku (CHP, İyi Parti, HDP ve daha birçok irili ufaklı parti) olarak muhalefetini Cumhur İttifakına (AK Parti, MHP, BBP) karşı sürdürüyorlar.

Muhalefet, özellikle de Biden’ın Erdoğan’a ve AK Parti İktidarın karşı tutum belirlemesi, muhalefeti destekleyeceği açıklaması, ABD Başkanı olmasından sonra muhalefet genel seçim öncesinden AK Parti iktidarını yıkmayı gündemine aldı. Bunu da ekonomi üzerinde yapmaya çalıştı. Doların 18 liraya tırmanansı muhalefetin umutlarını yeşertti. Yüksek sesle erken seçim talebinde bulundular. Bunun için de Millet İttifakı olarak AK Parti’nin erken seçim yapması için süre belirlemeyi benimsediler. Bu süre içinde iktidarın seçime gitmemesi halinde sokağa çıkacaklarını açıkladılar.

ERKEN SEÇİM YOK…

Muhalefetin bu stratejiyi tespit etmesinin üzerinde bir-iki gün geçtikten sonra olağanüstü bir gelişme oldu. AK Parti iktidarı dolara karşı bir operasyon geliştirdi. Bu operasyon hükümetin belli tedbirleri açıklamasıyla gerçekleşti. Bir gecede dolar 12 liranın altına düştü. Bu durum muhalefeti iki açıdan şok etti. Birincisi, iktidarın yeniden gücünü etkin bir şekilde ve çözümle birlikte ortaya koyması, iktidara olan eğilimi ve desteği güçlendirdi. İktidar yeniden itibar kazandı. Bu muhalefet için iyi bir haber değildi. İkinci şok, muhalefet doların fiyatının yükselmesi için büyük yatırım yapmışlardı. Maddi büyük zarar yaptılar. Bu da onları şoke etti.

Bana göre bu gelişmeden sonra erken seçim gündemden düştü. Muhalefet bu konuda moral bozukluğu içindedir. Geniş kesimlerde, ekonomik krizi de AK Parti iktidarı çözer, fiyatları da o düşürür, enflasyonu geriletir verileri ortaya çıkmaya başladı. Bu gelişme muhalefete beklemediği bir dönemde vurulan büyük bir darbedir. Bu gelişmenin akabinde Cumhurbaşkanı, “Erken seçim olmayacak, muhalefet bu konuda hayaller kurmasın” dedi.  AK Parti iktidarı döneminin pratiği de seçimlerin her zaman vaktinde yapılmasını gösteriyor.

Ama açıkça belirtmek gerekir ki, Türk devletinde iktidar mücadelesi kanlı, şiddetli, demokrasi parametrelerine göre değil, gayriahlaki bir tarzda devam eden bir olgudur. Bu dönemde, Kürdistan’da Kemalistlerle el ele olan PKK’nın Kürt gençlerini öldürtmekten başka ölümler yok.

 

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir