Sömürgeci devletlerle ilgili genellemelerin, PKK’yı hafife almanın bedeli ağır

Kurd24

Kürdistan’ın Kuzeyinde 1965 yılında başlayan, 1974 yılından sonra daha da şiddetlenen tartışmalar sonucunda:

-Kürdistan’ı işgal ve ilhak eden 4 devletin niteliği hakkındaki görüş ayrılıkları,

-Kürdistan’ın statüsü hakkındaki belirsizliğin son bulması ve bir netliğe kavuşması,

-Sömürgeci devletlerin genel anlamda Kürtlerin bağımsızlığına ve özgürlüğüne karşı oldukları; gerektiğinde ve çıkarları istediğinde birlikte Kürdistan’da milli kurtuluş hareketine müdahale edebilecekleri,

-Buna rağmen sömürgeci devletlerarasında çıkar çelişkilerinin de olduğu, bundan dolayı her zaman birlikte hareket etmelerinin de olanaklı olmadığı,

-Kürdistan’ı sömürgeleştiren, işgal ve ilhak eden sömürgeci devletlerle Kürdistan örgütlerinin stratejik ilişki kurmasının bağımsızlık ve özgürlük mücadelesine zarar vereceği,  gibi temel konular bir netlik kazandı.

Bu tespitler, Kürdistan’ın kuzeyinde, Kürdistan örgütlerinin ve Kürt yurtseverlerinin sınırlı da olsa güncel ve dönemsel çözüm ve siyaset üretmelerine hizmet etti. Bundan dolayıdır ki 1974 yılında çoğulcu bir yapı kazanan Kürdistan örgüt ve partileri, halkın desteğini kazandılar, kitlesel bir karakter kazandılar, devleti de 12 Mart 1971 Askeri Darbesi öncesindeki gibi korkuttular. Devlet eliti ve gerçek sahipleri, bu gelişmenin önüne geçmek için darbe hazırlıkları yapmaya başladı. Bunun içinde radikal ve terörist örgütleri harekete geçirdiler ve kullandılar. 12 Eylül 1980 sömürgeci faşist darbesini gerçekleştirdiler.

 Zamanla bu tespitler, yeni dönemde Kürdistan örgütlerinin ve Kürt yurtseverlerinin genel kabulleri oldu. Ama ne yazık ki bu genellemeler ideolojileştirildi. Bu genellemeler, güncel ve dönemsel siyasetler ve çözümler üretmenin önünde engeller haline gelmeye başladılar. Gerçekler yerine duygularla, fanatik taraf anlayışıyla sorunlara yaklaştılar. Böylece de güncel anlamda siyaset ve çözüm üretmede uzaklaştılar.

Kürdistan örgütleri ve Kürt yurtseverleri, Türk devletinin on yıllardır PKK’nın Kürdistan’ın güneyinde bulunmasından dolayı gerçekleştirdiği operasyonları, güvenlik bölge oluşturmasına; Kürdistan’ın batısında Türk devletinin operasyonlarına ve alan egemenliği oluşturmasına karşı da sömürgeci devletler ve Türk devleti hakkındaki genellemelere saplanıp kaldıklarından çözüm üretmekten uzak oldular. Bildirilerle kınalamalarla sorunu geçiştirmeye çalıştılar. Operasyon nedeni olan PKK’ya da tutumundan vazgeç niteliğinde bir günah çıkarma tutumu içinde oldular.

Kürdistan örgütleri, Kürdistan’ın batısında ve Kürdistan Bölgesi’nde gerçekleştirilen büyük hava operasyonuna, Kürdistan’ın batısında yapmaya hazırlandığı kara harekâtı ve yeni egemenlik alanları yaratılmasına karşı da aynı tutumu gösteriyorlar.

Kürdistan örgütleri ve Kürt yurtseverleri, “Türk devleti, Kürdistan Bölgesi’nde ve Kürdistan’ın batısında PKK olmazsa da operasyon yapar ve müdahalede bulunur” genellemesinin mahkûmu konumundalar. Bilmiyorlar ki Türk devleti ya da diğer Kürdistan’ı sömürgeleştiren devletler gelişi güzel birbirlerinin sınırlarına(!) tecavüz edemezler. Devletin egemenlik hakkı ve çıkarları buna engeldir.

PKK’YI hafife almak Kürtlerin bütün parçalarında ağır bedele yol açtı. Bundan sonra bu bedel daha ağır olacaktır.

Kürdistan örgütleri ve Kürt yurtseverleri geçmişte PKK’yı hafife aldılar, PKK hakkından doğru tespitler yapıp tutum takınamadılar. Sonuç felakete yol açtı.  

Nasıl mı felaket oldu?

PKK, Kürdistan’ın kuzeyindeki tüm örgütleri düşman kabul etti buna sessiz kalındı ve bu değerlendirmesi ciddiye alınmadı. Kürdistan parti ve örgütlerin liderlerini düşman ilan etti ve hepsini ortadan kaldıracaklarını söyledi. Dengê Kawa’nın lideri Ferit Uzun’u katlettiler. Sessiz kalındı. Her parti ve örgüt kendi liderinin katledilmesi halinde tutum takınacağı sessizliğine ve çaresizliğine boğuldu. Kürdistan parti ve örgütlerini düşman ilan ettiklerinde, onların taraftarlarını ve bölge yetkililerini katlettiler. Herkes kendi taraftarının katledilmesinde bildiri yayınladı, diğerlerine sessiz kalındı. Kürdistan şehir ve kasabalarında kanaat önderlerini, ağalarını katlettiler buna sessiz kalındı. Siverek’te M. Celal Bucak’a suikast yapıldı, amaç tespit edilemedi. Sessiz kalındı. Alan PKK’ya terk edildi.

Hilvan’dan başlamak üzere, Siverek’te genişleyerek, Nusaybin, Ceylanpınar ve diğer Kürt kentlerinde devam eden, kırsal kesimde ve şehir merkezlerinde aşiretleri birbirine kırdırarak, toplumsal çelişkiyi derinleştirmesine sessiz kalındı. KUK’u örgüt olarak ortadan kaldırmak ve sıranın diğer örgütlere gelmesi için savaş açarken sessiz kalındı. 12 Eylül Darbesinin hazırlanması için kullanıldığı, Kürdistan’da kitlesel göçlere yol açmasına karşı sessiz kalındı.

PKK, aynı stratejiyi Kürdistan’ın diğer üç parçasında sürdürdü. Kürdistan partileri yine duyarlı davranmadılar. PKK’nın planını hayata geçirmesi için olanak sağladılar. Kürdistan’ın üç parçasında kuzeydeki gibi davrandılar ve aynı stratejiyi sürdürdüler. Yine sessiz kalındı. Bu yapılanların hepsi, sıradan bir grup üretim dışı, Kürt milli hareketinin hiçbir dönemi ve aktörüyle ilişkisi olmayan, çoğu Kürt olmayanların yapacağı iş olmadığı da tespit edilemedi. Bu aymazlığın ve hafife almanın bedeli Kürdistan’ın dört parçasında ağır oldu.

Günümüzde de sömürgeci devletler hakkındaki genellemeler ve PKK hakkındaki duyarsızlık, hafife almanın bedeli çok daha ağır olacaktır.

Kürdistan örgütlerinin ve Kürt yurtseverlerinin, akıllarını başlarına devşirmeleri gerekiyor.

 

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir