K24 RÖPORTAJ - Karamollaoğlu’dan ERBİL’le AB modeli…

SP lideri, Kürtçe yerleşim yerlerinin isimlerinin iade edilmesi gerektiğini ifade etti.

İhsan Yalın/Mahir Yüksel - DİYARBAKIR

Saadet Partisi (SP) Genel Başkanı ve cumhurbaşkanı adayı Temel Karamollaoğlu, “Avrupa Birliği nasıl kuruldu? Önce demir ve kömürden başladılar, sonra ortak pazar dediler. En sonunda siyaset geldi. Sadece Erbil’le değil, bizim sınırlarımız olan her ülkeyle bunu mutlaka ihya etmeliyiz çünkü ekonomi hiç kimsenin itiraz etmediği alandır ve en zaruri ihtiyaçtır” dedi.

SP lideri, Kürtçe yerleşim yerlerinin isimlerinin iade edilmesi gerektiğini ifade etti.

Karamollaoğlu, parti olarak anadilde eğitimin, seçmeli dersin ötesine geçmesi gerektiğini belirtti.

Anayasanın değiştirilmesi gerektiğini vurgulayan Karamollaoğlu, “Türk” ifadesiyle birlikte diğer milletlerin isimlerinin de yer almasıyla ilgili olarak, “Şu anda ben ihtilaf çıkaracak konulara girmiyorum. O anayasa değişirken, o zaman oturulup bütün bu konular konuşulur diye düşünüyorum” yanıtını verdi.

Diyarbakır’da miting düzenleyen Karamollaoğlu, öncesinde K24’ün sorularını yanıtladı:

Kürt sorununun çözümünde atılması gereken öncelikli ve hayati adım nedir?

Ben bunu tek bir noktaya bağlamanın doğru olmadığı kanaatindeyim. Bildiğiniz gibi geçmişte bu konuda Milli Görüş’ün liderliğini yapan Erbakan Hoca’mız, işe lisan konusuyla başlamıştır. Yani bir bölgede insanlar öncelikle kendi lisanlarını kullanma hakkına sahip olmalıdırlar. Bu tabii, eğitim dahil her konuda lisanlarını kullanması gerekir. Ama ben yine bunun hemen arkasından şunu söylemek istiyorum: Problemlerin çözümünü tek bir noktaya bağlamak, bizi çok farklı noktalara götürüyor, bu sefer ülkenin, bölgenin diğer problemleri çözülmediği için sanki biz öbür problemler çözülmese de olurmuş gibi bir havaya giriyoruz.

Sorunun bir bütün olarak ele alınması gerektiğini söylüyorsunuz...

Elbette... Sosyal, ekonomik, güvenlik problemleri var. Psikolojik boyutu yine en önemli konulardan biri. Eğer biz bölgede yaşayan insanımızın bütün bu problemlerini aynı anda çözmeye kalkmazsak, bu problemler ister istemez büyür, azaltılamaz. Ama problemler çözüldükçe özellikle de huzur ve bir barış ortamı oluşursa oturup konuşma imkanı olur. Huzur ve barış ortamı olmazsa ne edeceğiz? Kavga edeceğiz. E kavgada da sonunda silaha dönülür.

Yani başlayabilmek için önce güvenlik sorununun çözülmesi mi gerekiyor?

Güvenlik sorunu bir de, ben şuna daha çok önem veriyorum, sadece Diyarbakır için değil, Türkiye’de bir kutuplaşma var. Özellikle iktidar partisi kutuplaşmadan medet umuyor. Benden misin, değil misin? Değilsen hainsin! E nasıl çözeceğiz? Hainlik sıfatını kendilerinden olmayanlara yapıştırdıkları zaman diyalog ortamı ortadan kalkıyor. Konuşamıyoruz ki...

Onun için ben bölgede bu çok daha önemli ama bütün Türkiye için bir barış ve kucaklaşma ortamının sağlanmasına ihtiyaç var. Şurada kucaklaşsak, selamlaşsak, gülümsesek ne olur? “Ben biliyorum sen benden çok farklı şeyler düşünüyorsun ama bak şurada da beraber düşünebiliriz” dersek kim ne zarar görür. Kimse zarar görmez. Onun için ben iktidar partisinin özellikle bu tutumunu hem garipsiyorum, hem de kesin olarak reddediyorum. Kutuplaştırarak ülkede barış sağlanmaz, huzur sağlanmaz.

İnsanlar problemlerini barış ve huzur ortamında konuşurlarsa çözüm bulabilirler. Kavga ortamında bunu yapamazsınız. En önemli şey burada adalettir. Sorunları aynı anda çözüme başlamasıyla olmalı.

Anadilde eğitim konusuna gelecek olursak. Birçok parti anadilde eğitimin doğal bir hak olduğunu söylüyor ama kimsenin uygulamaya dair somut bir projesi yok. Siz bu konuda ne yapacaksınız, projeniz nedir? Seçmeli dersten öteye geçecek misiniz?

Hak ve hedef belirlenip kabul edildikten sonra bu iş tatbikatla alakalı bir iş. Tatbikatta ise elinizde icraat yetkisi olmadan fazla bir şey söyleyemezsiniz. Devlet bu konuda yardımcı olmalı. Şöyle söyleyelim: Bugün AK Parti iktidarını tenkit ediyoruz ama birtakım merhaleleri kattetiler. Bunu reddedemeyiz. Seçmeli ders var, üniversitelerde var, televizyonlar var. Seçmeli dersten öteye geçilmeli. İsimlerin değişmesi meselesi var. Köy isimleri, şehir isimler her şey değiştirildi. Niye orijinal, esas haliyle kalmasın, tarihi, kültürel hüviyetini muhafaza etmesin? Kime ne zararı var bunun?

Biz bunu temel bir mesele olarak görüyoruz ve ilk atılması gereken adım olarak icap ediyor. Erbakan Hocamızın bunu ilk kez gündeme getirmesi, bu problemin büyümeden çözülmesinin gerekçesi olarak ortaya koyması isabetliydi. Bunu bedelini de ödedi.

90’larda Kürt kelimesini kullanmak cesaret işiydi. Peki Diyarbakır halkının sizden cesur adımlar atma beklentisini karşılayacak mısınız?

Ben kelimelerimi köşeli kullanmaktan çok yumuşak seçme yoluna giderim. Ama buradan söylediğim sözlerin arkasında dururum. Bizim bu konuda hiçbir tereddüdümüz yok, açık ve netiz. Bizim özellikle liderimiz, bütün İslam coğrafyası hatta dünya için çığır açan bir mesajla çıktı. Yani ilk başlangıcı ahlaki ve manevi değerler olması çok önemli bir iş. Kucaklaşabilmek için bu değerlere itibar etmek gerek. Sonra, siz ekonomik yönden güçlü olmazsanız, daha güçlü ülkeler gelip ezer geçer. Sizin inisiyatifi kullanmanıza izin vermez. Bu dünyada birarada yaşıyoruz, bizim de sözümüzü söylememiz lazım. Biz bu idealleri hiç terketmedik. Kararlıyız ve bu problemlerin hem bu bölgede hem Türkiye’mizin tamamında hem coğrafyamızda çözülebileceğine samimi olarak inanıyoruz.

Yakın zamanda Diyarbakır’da bir Kürt raporu açıkladınız. Sivil toplum kuruluşları da görüş bildirdi. O buluşmadan sonra yeni bir perspektif belirlediniz mi?

Belki bazı noktalardaki hassasiyetlerin daha derin olduğunu vurguladı. Ben Genel Başkan olduktan sonra Diyarbakır’a 4-5 defa geldim. Aynı fikirleri dile getiren arkadaşlarla da konuştum. Bu fikirleri ben ilk defa dinlemedim. Ama nihayetinde ne oldu? Demek ki bazı fikirlerin üzerinde daha fazla hassasiyetle durulması gerekiyor. Bu önemli bir noktadır ama bizim önem verdiğimiz bir başka nokta var. Biz dünyayı ve ülkemizin içinde bulunduğun coğrafyayı iyi tanımadan, buralarda kimlerin hangi emelleri var, bu emeller neye hizmet ediyor tam bilmeden, hiçbir sorunu çözemeyiz. Ben Diyarbakır’a ilk geldiğimde bir konferans düzenlemiştim. Bizim içinde bulunduğumuz şartları bilmeden geliştirilecek çözüm, geçici olur.

İktidara gelirseniz Kürdistan’la ilişkileriniz nasıl olacak?

Öncelikle şunu belirteyim: Ne olursa olsun bizim sınır ticaretini desteklememiz lazım. Bütün dünyada ülkeler birbirlerine yaklaşırken, en kolay nasıl yaklaşırlar? Ticaretle yaklaşırlar. Bu tabii bir şey. Çünkü sende mallar var, öbür tarafta yok, bunları satabiliyorsun. Öbür tarafta mallar üretilmiş, sende yok, satın alıyorsun. Bu birdenbire hem dostluğu, hem birlikteliği arttırıyor.

Biz bunu maddi olduğu için önemsemiyoruz. Avrupa Birliği nasıl kuruldu? Önce demir ve kömürden başladılar, sonra ortak pazar dediler. En sonunda siyaset geldi. Çünkü silah sanayisinin temeli demir ve kömürde. Sonra ekonomik işbirliği, en son da siyasi birlik haline getirdiler. Sadece Erbil’le değil, bizim sınırlarımız olan her ülkeyle bunu mutlaka ihya etmeliyiz çünkü ekonomi hiç kimsenin itiraz etmediği alandır ve en zaruri ihtiyaçtır. Pazarın genişlemesi, istihdamı arttırır, istihdamın artması bu da zenginliği meydana getirir. O zaman da herkes birbirine biraz daha güçlü bağlarla bağlanır. Bizim bu bölgede güçlü hale gelmemiz ve ekonomik bağımsızlığımızı sağlamamız için bu çok önemli bir şart. Ancak bu sadece bağımsızlığı değil, biraraya gelmemizi, kucaklaşmamızı da sağlayacak.

Yakın zamanda Türkiye Afrin’e “Zeytin Dalı” adıyla bir operasyon gerçekleştirdi. Bu konuya bakışınız nedir?

Her zaman bir ülke kendi sınırlarında kendi güvenliğini tehdit eden bir gelişme meydana gelirse, buralara müdahale etme hakkına sahiptir. Bu gayet tabii bir şeydir. Ancak bunun altında ne yatıyor, biz bunu görmek mecburiyetindeyiz. Bundan dolayı biz başlangıçtan beri, Suriye politikasına karşı çıktık. Darmadağın oldu, 500 binden fazla insan hayatını kaybetti, 15 milyon insan yer değiştirdi. 7 milyonu Suriye dışına çıktı, en az 3 buçuk milyonu burada. 7 milyonu kendi içinde yer değiştirdi. Şehirler yıkıldı. Bu politika yanlıştı. Biri bize “hadi” dedi, biz hiç gerisini düşünmeden içine girdik.

O birileri kim?

Yani ben özellikle şu an dünyadaki bu dengesiz politikaların sebebini oluşturan ülkelerin başında Amerika’yı görüyorum. Amerika da Siyonizm’in baskısı altında. Avrupa bunun arkasından geliyor. İlk başlangıçta İngiltere bunun planlayıcısıydı. Fakat İngiltere gücünü sanayi gücünü kaybetti. İngiltere’de artık fabrika yok, sadece fikir üretiyor. Peki bu fikir Amerika’yı etkiliyor mu, etkiliyordur. Şunu da söyleyeyim: Amerika’nın başına öyle bir adam geldi, ne yapacağı belli değil. Allah muhafaza etsin şerrinden bizi diyorum.

İktidara gelirseniz, anayasada Türk ifadesinin yanında başka milletlerin de adını ekleyecek misiniz?

Şu anda ben ihtilaf çıkaracak konulara girmiyorum. Ama 80 anayasası yamalı bohçaya döndü, mutlaka değiştirmemiz lazım. O anayasa değişirken, o zaman oturulup bütün bu konular konuşulur diye düşünüyorum.

Ortadoğu’da haritalar değişiyor. Kürtler bir statü elde ederse buna yaklaşımınız ne olur?

Bu bölgede bütün problemlerin, beraberliğimizi bozmadan çözülmesi gerektiğine inanıyorum. Çünkü bu birliktelik bozulursa biz zayıflarız. Bizim karşımızdakilerin üstümüzde oynadıkları oyunların temelinde bizi küçük parçalara ayırmak yatıyor. Biz ise büyümeyi ve kucaklaşmayı tercih ediyoruz. Biz bölünmeden çok nasıl kucaklaşırız meselesini ele alırız nasıl çözülür diye. Bu çerçevede alındı mıydı o zaman problemi çözmek daha kolay olur kanaatime göre.