K24 ÖZEL / RÖPORTAJ - Çalışlar: Şiddet biterse çözüm mümkün

Oral Çalışlar, yeni bir çözüm sürecinin başlamasının, çatışmasızlık ortamına bağlı olduğu belirtti.

Cesim İlhan

Gazeteci yazar Oral Çalışlar, Kürt meselesinin çözümü için, 2013 yılında başlayan çözüm sürecinin bir şans olduğunu belirterek, “çatışma, şiddet, saldırı ve operasyonların bu süreci harcadığını” söyledi.

Oral Çalışlar, yeni bir çözüm sürecinin başlamasının, çatışmasızlık ortamına bağlı olduğu belirtti.

Çalışlar, Türkiye’nin yeni Kürt politikası, çatışmalı süreç, Türkiye’nin Rojava politikası ve Türkiye ile Kürdistan arasındaki yeni döneme ilişkin K24’ün sorularını yanıtladı:

Bugün Kürtler devletin neresinde duruyor?

2013 yılında başlayan çözüm süreci, meselenin çözümü için bir şanstı. Kürt toplumu çözüm sürecini kabul ettiği halde siyasetçiler maalesef kavrayamadılar. Kavrayamadıkları gibi, bu meseleyi Türkiye’ye karşı koz olarak kullanmayı tercih ettiler. Bu tercihin sonucunda barış ve çözüm süreci kırıldı, yeniden savaş ve çatıma dönemlerine geçildi.

Kürt siyaseti dediğiniz HDP mı?

PKK çukur ve hendek siyasetiyle 7 Haziran seçimlerinde kazanılan 80 milletvekilli ve yüzde 13’lük desteği maalesef berbat etti. HDP bu berbat edilmeye karşı koyma cesaretini kendinde bulamadı. Bu süreçte PKK’nin yürüttüğü strateji AK Parti ile MHP’yi ittifaka götürdü. Türkler ile Kürtler birlikte çözüm ararlarken işler birden tersine döndü. Şimdiki AK Parti ile MHP’nin ittifakının bugünkü duruma gelmesinde PKK’nin de HDP’nin de ciddi rolü olduğunu kabul etmek gerekir.

Peki, bu çatışmalarda devletin suçu yok mu?

Devletin suçu şu: Zaten Osmanlı’nın dağılmasından bu yana temel endişe olarak Kürtler bu devletten kopar giderler refleksiyle hareket ediyor devlet. İşte çözüm sürecinde bu refleksten kurtulduğumuzu hissetmiştik. Ama çatışmalı dönem galip geldi.  

Yeni bir çözüm süreci mümkün mü?

Her savaşın bir sonu var. Dünyada bitmemiş çatışma, bitmemiş savaş yok. Biz bir kişi daha fazla ölmeden bu mesele masa başında çözülsün istiyoruz. Eğer silahlar susarsa konuşmak tartışmak mümkün. Ama şimdi koşullar çok olumsuz görünüyor. Biz diyaloğu nasıl başlatabiliriz diye düşündüğümüzde hem devletten hem PKK’den bir uzlaşma sinyalini görmek mümkün görünmüyor. Öyle olduğu için de çatışma ve şiddet ortamı devam ediyor.

Abdullah Öcalan’nın 2013’te “Türkiye’ye karşı silahlı mücadele bitti, siyasi mücadele başladı” mesajını PKK kabul etmiş gibi yaptı. Kürtler zaten bunu desteklediler. Ama ne yazık ki PKK buna uymadı. Ama umutsuzluğa kapılmaya gerek yok. Her şey tersine dönebilir. Yeni bir süreç başlayabilir. Yeter ki şiddet bitsin.

Bir hafta önce bölgede bazı muhtarlar görevlerinden alındı. 2013’ten beri kaldırılan öğrenci andının yeniden geri getirilmesi gündemde. Kürtler açısından bunu nasıl değerlendirmek gerekiyor?

Bunları tasnif etmek mümkün değil. Bir toplumun iradesini ipotek altına almak demokrasi ile bağdaşmaz. Yani belediyelere kayyumların ataması da bu sürecin bir parçası. Yani devlet bildiğimiz geleneksel klasik ret ve inkâr siyasetini yeni baştan benimsedi. Ama tabi bunun karşı tarafı da var. PKK bu işin tırmanmasını yükseltebilecek bir eylem çizgisi sürdürdü. Onun için devlet şu an buna karşı bildiğimiz otoriter, demokrasi dışı bütün imkânları kullanıyor. Belediyelere kayyumların ataması, muhtarın görevlerinden uzaklaştırılması ve öğrenci andının geri gelme tartışması çözüm sürecinin bitirilmesinin bir parçasıdır. Silahların patlaması devam ediyorsa devlet de giderek ırkçı ve baskıcı yöntemleri tercih ediyor. Türkiye’de zaten zayıf ve özürlü bir demokrasi var. Siz bunu zorladığınız zaman demokrasi yerine otokrasi çıkıyor, totalitarizm çıkıyor ortaya. 

Şimdiki devlet politikasının MHP ile yapılan ittifakla bir ilişkisi var mı?

Ne yapmak istediğiniz ve kimle işbirliği yaptığınızda anlaşılır. Zamanında HDP ile oturup konuşuyorlardı ve Kürt meselesinin çözümü konuşuluyordu. Şimdi HDP’liler içeride Kürt meselesini nasıl çözeceklerini MHP ile konuşuyorlar. MHP’nin çözüm stratejisi belli: Kürtleri yok sayan, Kürtlerin varlıklarını inkar eden bir siyaset yürütüyor. Onunla ittifak eden bir iktidar da o çizgiye yakın duruyor demektir.

MHP’ye rağmen çözüm süreci olur mu?

MHP’ye rağmen Kürt meselesi çözülebilir. Ama burada asıl mesele şu: Şiddetin ve silahların devam ettiği koşullarda karşılığı olarak MHP de var olacaktır. Ben artık Türkiye’de Kürt meselesini silahla halletmeyi savunmayı Türkiye’ye de Kürtlere de Türkiye demokrasisine de Türkiye’nin özgürleşmesine de zarar verdiğini, büyük olumsuzluk yarattığını görüyorum. Ve bunun son bulması gerektiğine inanıyorum. Kürtlerle konuştuğumuz zaman büyük çoğunluğu da böyle konuşuyor.

Türkiye’nin Kürdistan ile ilişkilerini nasıl görüyorsunuz?

Maalesef, Barzani’nin bağımsızlık referandumundan sonra olumsuz bir çizgi tutturuldu ve sert yaklaşımlar oldu. Ama şu an anladığım kadarıyla Türkiye ile Kürdistan’ın ilişkileri yeniden normale dönüyor.

Türkiye’nin Batı Kürdistan (Rojava) politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

İmralı Notları’nda Sırrı Süreyya Önder, “Erdoğan ile konuştuk bu meseleyi çözeceğiz ama Erdoğan, Suriye benim kırmızı çizgimdir diyor” diye belirtiyor. Abdullah Öcalan’ın da buna cevabı çok ilginçtir. O da “Benim de kırmızı çizgim Suriye’dir” diyor. Bu mesajda Suriye’nin her iki taraf için kırmızı çizgi olduğu anlaşılıyor. Devletin refleksini biliyoruz. “Rojava’da özerk bölge çıkarsa, bu devletleşmeye doğru da gidebilir. Türkiye’nin içini de etkiler.  O yüzden burada bir Kürt varlığını oluşmasını istemiyoruz”diyor.  Türkiye stratejisini bunun üzerine kurmuş. Ben bunu doğru bulmuyorum.

Size göre doğru olan nedir peki?

Doğru olan şey ise, Ortadoğu’da Türklerle Kürtlerin görüşerek birlikte hareket etmesidir. Ama iki taraf da çözümsüzlükte ısrar ettiği için hem Türkiye hem de Kürtler süper devletlerin çıkarlarının bir parçası haline gelerek iki taraf da süper devletlerin kucağına düştü. Mesela Rusya izin vermeseydi Türkiye Afrin’e girmezdi, Minbic’e girmesi de ABD’nin iznine bağlı. YPG de ABD’nin desteğiyle Türkiye’ye diz çöktüreceğini düşünüyor. Ama süper güçler sonradan desteğini geri çektiği an hikâye boşa gidiyor.  

PORTRE /ORAL ÇALIŞLAR

14 Aralık 1946'da Tarsuslu Kürt-Türkmen bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Liseyi Tarsus Amerikan Lisesi ve Tarsus Lisesi'nde tamamladı. Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) İnşaat Mühendisliği Bölümü'nde bir yıl okuduktan sonra (1966) İstanbul İktisadi Ticari İlimler Akademisi'ne geçti.1968 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne girdi.

Türk Solu, Aydınlık dergilerinde yazılar yazdı.12 Mart 1971 darbesinden sonra tutuklandı. 1974 yılında çıkarılan af kanununa kadar üç yıl hapiste yattı. 1978'de yayınlanan günlük Aydınlık gazetesinin genel yayın yönetmeniydi. 12 Eylül 1980 askeri darbesiyle yeniden tutuklandı. Kaçaklık ve hapis günlerinden sonra Ağustos 1988'de serbest bırakıldı.12 Mart'tan 12 Eylül'e Mamak olmak üzere yayınlanmış 20’ye yakın kitabı bulunuyor. Oral, çok sayıda gazetecilik ve araştırma ödülü sahibidir.