Kürdistan’ın felaketi

Politik hiyerarşinin iç içe geçmiş halkaları olan süper güçler büyük güçlere, büyük güçler de bölgesel güçlere yönelik politikalarını bir oldubittiye getirmek pahasına yeniden dizayn ediyor
Şenaal Anlaşması
Şenaal Anlaşması

Küresel güçler arasındaki bu yüzyıla dair paylaşım olanca hızıyla devam ediyor ve taraflar, tarafların taraftarları ve sonuçta kazanacak ile kaybedecekler birbirlerini yoklayarak kendi alanlarını genişletmenin imkânları üzerine yoğunlaşıyorlar. Politik hiyerarşinin iç içe geçmiş halkaları olan süper güçler büyük güçlere, büyük güçler de bölgesel güçlere yönelik politikalarını bir oldubittiye getirmek pahasına yeniden dizayn ediyor ve bazı aktörleri oyundan diskalifiye etmenin ya da yeni aktörleri sahaya almanın yollarını arıyorlar.

Benzer dönemler iki cihan harbinde ve Sovyetlerin dağılması sırasında birçok millet için kurtuluşun yolunu açtı ve büyük imparatorlukların, sömürgeci devletlerin baskısından kendi kaderlerini tayin ederek çıkan onlarca devletin işine yaradı. Öte yandan biz Kürtler gibi bu dönemlerin getirileri üzerine yeterince kafa yormamış, fırsat dönemlerine hazırlıksız yakalanan veya sorunlarını çözemediği için fırsatları değerlendiremeyen milletler ise mutsuzluğun dibine doğru yol almaya devam ettiler.

1991’de Uluslararası Koalisyon’un Irak’a yönelik müdahalesinin getirdiği imkânlarla neredeyse yüzyılı bulan bir mücadele sonunda kendisine alan açmayı başaran Kürdistan’ın güneyi, son otuz yılda Bağdat’tan her zaman daha iyi koşullara sahip oldu ama olması beklenen noktaya bir türlü ulaşamadı. İç siyasette en az iki parçalı politik bir çelişkiye, dış siyasette ise Kürdistan’ı çevreleyen işgalci komşulara sahip olması onu gerçek bir mengenenin içinde debelenmeye mahkûm etti ve sonuçta hala Bağdat’tan daha iyi ama mesela benzer dönemlerin ürünü olan devletlerden ve yarı devletlerden çok kötü durumda bir bölge yarattı.

Bu koşulların ürettiği sorunları, bugün Kürdistan bölgesinin neredeyse tüm kurumlarında ve sosyal hayatın tüm kademelerinde görmek mümkün. Erbil-Süleymaniye arasında bir türlü giderilemeyen çelişkiler, ülke sathındaki kalkınmanın istikrarsızlığı, Bağdat ile bütçeler üzerinden her yıl ortaya çıkan gerilim yahut gelir adaletsizliğine dair sorunlar yarattı. Bu durum aynı zamanda uzun zamandır kendi kendisini yönetmemiş ve bu sebeple de devlet aklının akamete uğraması gibi yapısal sorunlarla birleşince yeni hükümetleri de sorunu çözmek yerine sorunun bir devamı haline getirdi.

Diğer taraftan komşu devletler Kürdistan Bölgesi’ni her zaman zapturapt altında tutmak, kendisine muhtaç ve pamuk ipliğine bağlı durumunu daha içinden çıkılamaz hale getirmek için büyük bir uğraşla istihbari savaş ve Kürdistan’a müdahaleyi olağanlaştıran bir angajman yarattılar. Kerkük’ün kaybıyla sonuçlanan referandum dönemi ve bugün de Süleymaniye ve ardından Şengal mıntıkalarında ortaya çıkan olaylar bu fiili durumun yansımaları ve görünür hallerinden başka bir şey değil. Amerika’da iktidarın devredilmesinden hemen öncesine tarihlenen ve can yakıcı bir şekilde katlanarak gün yüzüne çıkan bu yeni sorunlar bahsettiğimiz bölüşümün ve etrafımızdaki devletlerin bu bölüşümden kendi politikalarına en uygun sonucu almaya dair çabasının sonucu.

Bağdat’la bütçe sebebiyle gergin günler geçiren, iktidarının Kürdistan’a dair art niyeti sebebiyle Ankara’yla eskisi gibi bir diyalogu ve işbirliği olmayan, Tahran ile stratejik bölgeler sebebiyle çatışık hale gelen Erbil aynı zamanda bu üç gücün işbirliğiyle ve bunların içerdeki uzantılarıyla çökertilmeye çalışılıyor. Yani 1946’dan buyana parçaya dayalı kurtuluş teorisi sebebiyle Kürtlerin diğer parçaların da enerjisini aktarmayı bir görev bilerek ayakta tuttuğu ve 1991’den bu yana ayakta kalan bu bölge büyük bir tehlikeyle karşı karşıya.

Bu üç güç bugün üç maddede özetlenebilecek bir girişimle Kürdistan’ın nefes borusunu kesmeye yelteniyor ve siyasal ve sosyal ortam da buna ne yazık ki uygun şartlar sağlıyor.

1. Kürdistan Bölgesi Hükümeti’nin Bağdat’tan bütçe talebine karşılık bugün Türkiye ile Irak arasında önemli buluşmalar gerçekleşiyor ve devletler birbirine karşı vize taviziyle el sıkışıyorlar. Bu görüşmelerdeki temel amaç Kürdistan-Türkiye arasındaki İbrahim Halil Sınır Kapısı’nı baypas edecek yeni bir sınır kapısı açmak. Mevcut sınır kapısının kapasitesinin genişletilmesiyle çözülebilecek bir sorun bugün Türkiye ile Bağdat arasında Kürtlerin denetiminde olmayacak bir yol ile çözüme kavuşturulmak isteniyor. Zira iddialara göre taraflar Kürdistan Hükümeti’nin Irak’a Türkiye’den giden 8 milyar dolarlık ithalattan pay almasını önüne geçmek istiyorlar. 1991’de Kürdistan Peşmergesinin denetimine geçen Pêşxabûr’da ilerde vukuu bulacak gelişmeler ve olaylarla desteklenmesi beklenen bu durum, Türkiye’nin Araplarla doğrudan coğrafik bir ilişki ve sınır kurmasına dair politikasına dayanıyor. 2019’daki Rojava’yı işgal girişiminin de temel sebeplerinden bir tanesi Irak’taki Arap topraklarına yönelik bir kanal açmaktı ama bu, küresel güçlerin müdahalesiyle engellendi. O gün işgal ile yapılamayan bugün Kürdistan bölgesinin zayıflatılmasıyla masalarda uygulamaya geçiriliyor.

2. Güneybatı Kürdistan’da ortaya çıkan fiili durum Kürtler açısından yeni bir imkân sağladı. Biz Kürtlerce beklenen şey, Başûr-Rojava arasındaki sınırın kaldırılması ve bölgelerin bir şekilde sembolik bile olsa birleştirilmesine dairdi fakat bu, Türkiye, Irak ve İran’ın bölgesel çıkarlarıyla tümüyle ters bir durum yaratıyor. Bu sebeple bu devletlerin önlerine koyabileceği yegâne proje Rojava-Başûr arasındaki geçişkenliği kesmek üzerine kurulu olmak zorunda. Bu, Kürtler arası dayanışmadan, ekonomik kaynakların Kürdistan’da kalmasına kadar birçok meseleyi yakından ilgilendirdiği gibi Irak, Suriye ve Türkiye’nin sınırını da oluşturan bölge üzerinde bu ülkelerle birlikte İran’ın bölgedeki stratejisini de yakından ilgilendiriyor. Bugün Şengal ve çevresindeki gelişmeler bunlarla doğrudan ilintilidir ve amaçlanan şey iki Kürt parçasının bağlantısını kesmeye yöneliktir.

3. Kürdistan Bölgesi Hükümeti’nin Türkiye ile petrol anlaşmaları yapması onu Irak’ın egemenliğinden kurtarmaya yönelik bir girişimdi ve fakat Kürdistan bölgesinin kendi başına gelişerek güçlenmesi eninde sonunda Türkiye’nin de memnun olmayacağı bir fiili gerçekliğe tekabül etmektedir. Bağdat’ın zaten zayıf olduğu bir ortamda Türkiye’ye karşı daha da zayıf kılınması anlamına gelen bu durum, Bağdat’ın çökmesinin en azından Irak ve İran için iyiye işaret etmeyeceği göz önüne alındığında uzun vadede tercih edilemez. Bu sebeple bugün Irak ve Türkiye kendi aralarındaki sorunları çözemese bile daha önce Bağdat Paktı’nda ve ardından CENTO’da gördüğümüz üzere temelde Kürdistan’a karşı ittifak halindedirler. Türkiye ve Irak önümüzdeki günlerde Kürdistan’ın Türkiye’ye petrol satışını sınırlandırmak üzere bir anlaşmaya vardığında bilinmeli ki hedef Kürdistan’ı yok etmek değil, onu yoksulluğa mahkûm ederek işlevsiz hale getirmek olacaktır.

Peki bütün bu girişimler engellenebilir ve Kürdistan’ın mevcut sorunlarını aşarak bir sonraki merhaleye geçişi sağlanabilir mi?

Elbette. Bu işin anahtarı küresel güçlerin elindedir ve bunun talep edilebilmesi için Kürtlerin kendi arasında bir uzlaşıya varması şarttır. Yoksa, yok. Ne yazık ki yok.

 

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar k24 medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.