Dil olmadan kültür yaşayamaz

Kurd24

Kültürün koruyucu bariyeri dildir. Bir kültürün içinde olmak, bir dünya içinde olmaktır ve o dünyanın muktedir hükümranı dildir. Dil nesneler topluluğunun tümünü temsil eder ve bütün etkileşim sahalarını tanımlar. Bu yanıyla dil, sadece basitçe bir iletişim aracı değildir; elbette iletişimin temel taşıyıcısı dildir ama dilin bundan daha büyük bir formu ve işlevi vardır. O da düşünce üretmektir. Kültürün kaynağı, esas olarak doğadır ve biz doğayı taklit ederek kültür üretiriz. Hayatta kalıyor olmamızın biricik nedeni de budur. Kültür üretmeseydik hayatta da kalamazdık. Ve bu nokta çok önemli, o kültürü de hayatımıza dahil eden dildir. Kültür üretmek için düşünür ve o kültürü hayata dahil etmek için de dile müracaat ederiz. Bu bakımdan kültürel olanı dilsel olan olarak ilan ettiğimiz de pek de haksız sayılmayız.

Kültürün elbette başka da koruyucu mekanizmaları var; devlet bunlardan biridir. Organize olma hali bu bakımdan kültüreldir ve kültür, organize olma hali olarak kendini hem korur hem de ayrıştırır. Kültür kendi içinde uzmanlaştıkça alt dallar üreterek ayrışmanın yolunu açar. Ama siyaset, devlet aracılığıyla bu ayrışmayı birlik içinde tutar. Burada en can alıcı soru şudur; devlet gibi bir organizasyona sahip olmayan kültürlerde birliği kim sağlayacak?

Kültürün birleşik halini korumak, bu durum ve şartlarda bir yükümlülük olarak dilin omuzlarında kalır. Kürtçe kendisine sorgulanmayan bir konum henüz elde edememiş. Bütün dillere, sorgulanmayan komun sağlayan şey devlet ya da devlet biçimleridir. Çünkü her devlet, biçimi ne olursa olsun bir hukuk üstüne oturur ve o hukuk diğer şeyler gibi, dile de dokunulmazlık kazandıran bir özgürlük alanı yaratır. Kürtlerin devleti olmadığına göre, dokunulmazlık alanını kim yaratıp üretecek? Adres yine dilden başkası değildir. Bu tablo bile Kürtçenin ne kadar çetin meselelerle mücadele ettiğini kanıtlamaya yetiyor.

Kürtçe, hem kültürün koruyucusu hem de kültürün ayrıştırıcı niteliklerine karşı, toplumu birleştirici ve bir arada tutucu çimento işlevi görüyor. Zavallı Kürtçe, omuzları bu büyük ağırlıklardan ötürü, nasır tutmuştur herhalde.

Bir dile sahip çıkmadan, o dilde ifadesini bulan bir kültüre sahip çıkmak mümkün gibi gözükmüyor. Dil aşınıyorsa kültür erozyona uğruyor demektir. Dilin diriliği, kültürün canlılığı anlamına geliyor. Kürtçe, bir devlet gibi hareket ederek yaşam alanı olan kültür zeminini kıskançlıkla koruyor.

Dil düşünce üretiyor, düşünce, hayatı daha kolay hale getirmek için kültürü çeşitliyor. Varoluşsal mana da dil, Kürtler açısından bu kadar büyük değer taşıyorsa, o zaman bu büyük değerlere öncelik vermek Kürtler için kaçınılmazdır. Dili her şeyin önüne almayan bir Kürtlük fikri, suya yazılmış yazı gibi buharlaşıp anlamsızlaşarak gökyüzünün boşluğuna demirleyecektir.

Kürtçe, hak talebinin en hakiki ifadesidir. Kürtçe özgürlük talebinin en gerçekçi yansımasıdır. Ve Kürtlerin Kürtçeden daha meşru bir talebi de olmaz. Elbette hayatın tek talebi dil değildir. Ama dil talebine gerçekçi, makul ve sürdürülebilir çözümler bulunmuyorsa, diğer talepler için çözüm diye ileri sürülen her şey, havada asılı kalır ve bir karşılık bulamaz. Kürtçe, Kürtlerin her talebine meşruiyet katacak tek katardır. Kürtçenin meşruiyeti olmadan, Kürtlüğe dair hiçbir şey yasallaşamaz. Kalıcı bir hukuki değer ve zemin kazanamaz.

Kürtçe hem kendini koruyor hem de kendi kültürüne muhafızlık yapıyor. Bu bir annenin kendi çocuğunu karşılıksız beslemesi ve büyütmesi gibi bir şeydir. Bilinen bir hikayedir, özgür anneler özgür çocuklar yetiştirir. O halde anneye özgürlük, özgürlük talebinin en başında olmak zorunda.

 

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir