Politika
Prof. Dr. Ümit Yazıcıoğlu
Prof. Dr. Ümit Yazıcıoğlu

Author

ABD’nin Gazze planı: Trump’ın açıklamaları ve uluslararası tepkiler

ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu
ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu

1. Giriş

ABD Başkanı Donald Trump’ın, Gazze Şeridi’nin İsrail tarafından ABD’ye teslim edileceği ve Filistinlilerin başka bölgelere yerleştirileceği yönündeki açıklamaları uluslararası arenada büyük yankı uyandırdı. İsrail’in bölgedeki askeri operasyonlarını sürdürmesi ve Filistinlilerin zorla yerinden edilme ihtimali, ciddi endişelere yol açmaktadır.

Trump, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yaptığı basın toplantısında Gazze’yi ABD’ye bağlama ve bölgeyi “Orta Doğu’nun Rivierası“na dönüştürme önerisini dile getirdi. Bu yaklaşım, uluslararası diplomasi ve hukukun sınırlarını zorlamakla kalmayıp, Orta Doğu’nun hassas dengeleriyle de çelişmektedir.

Öneri, Filistin halkının yıllardır süregelen mücadelesini ve uluslararası hukukun temel ilkelerini göz ardı eden, sömürgeci bir zihniyeti yansıtmaktadır. İsrail’in uzun süredir işgal altında tuttuğu Gazze ve Batı Şeria’yı bir “gayrimenkul projesi” gibi sunmak, ABD’nin küresel itibarını zedeleyen bir tutum olarak değerlendirilmiştir. ABD içinde bile Demokratlar ve birçok bağımsız çevre, Trump’ın bu önerisini sert bir şekilde eleştirmiştir.

Trump yönetiminin Gazze Şeridi’ni ele geçirme ve Filistinlileri bölgeden tahliye etme önerisi, yalnızca coğrafi sınırların yeniden çizilmesinden öte, kimlik, tarih ve varoluş meselesine işaret eden radikal bir politika hamlesi olarak değerlendirilmektedir. Bu girişim, ABD’nin Orta Doğu politikasında paradigmatik bir değişimin habercisi olarak görülmekte, uluslararası hukuk ve insan hakları normları açısından ciddi tartışmalara yol açmaktadır.

Bu makalede, Trump’ın açıklamalarının uluslararası hukuk, bölgesel istikrar ve küresel diplomasi üzerindeki etkileri ile birlikte, bu politikanın farklı aktörler üzerindeki taşıdığı riskler detaylı bir şekilde incelenecektir.

2. Trump’ın açıklamaları ve İsrail’in tavrı

Donald Trump, çatışmalar sona erdiğinde Gazze Şeridi’nin ABD yönetimine devredileceğini ve bölgede devasa bir kalkınma projesinin hayata geçirileceğini duyurdu. Buna paralel olarak, İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, Trump’ın planını onaylayarak, Gazze halkına kendi istekleriyle bölgeden ayrılma imkanı tanınmasının gerekliliğini vurguladı. Ancak, uluslararası arenada “gönüllü ayrılık” ifadesi, aslında zorla yer değiştirme eylemini gizlediği iddiasıyla eleştirilmektedir.

Trump’ın önerisi, yaklaşık iki milyon Filistinliyi kapsamlı bir şekilde yerlerinden etme niyeti taşıdığı için uluslararası hukukun açık ihlali olarak değerlendiriliyor. Bu hamle, devletler arası toprak bütünlüğü, mülkiyet hakları gibi temel ilkelere meydan okurken, ABD’nin Orta Doğu’daki müdahaleci politikasını ve geçmişte benimsediği benzer stratejilerin yeniden gözden geçirilmesine neden oluyor. Özellikle daha önce Grönland ve Kanada gibi bölgelerle ilgili ortaya atılan ilhak iddiaları, ABD’nin hukukun üstünlüğüne olan bağlılığı konusunda ciddi tartışmalar yaratmıştır.

İsrail yönetimi, Trump’ın önerisini, 1948’den bu yana süregelen Filistin meselesine kesin bir çözüm getirebilecek bir fırsat olarak görse de, planın uygulanabilirliği bölgedeki güç dengeleri, Filistinlilerin direnişi ve uluslararası toplumun tepkileri göz önünde bulundurulduğunda oldukça şüpheli konumda. Filistin halkı, dünyanın en güçlü devletlerinden birinin kendi topraklarını mülk olarak değerlendirme çabasını trajik bir ironi olarak yorumlarken, İsrail’in güvenlik gerekçesiyle öne sürdüğü tahliye politikasının arka planında ise ciddi uluslararası meşruiyet ve etik tartışmalar yer almaktadır.

3. Uluslararası hukuk ve Filistinlilerin yerinden edilmesi

Uluslararası hukuk, askeri işgal altındaki nüfusun zorla yerinden edilmesini, savaş suçları arasında saymakta ve 1949 Cenevre Sözleşmeleri ile bu tür uygulamaları açıkça yasaklamaktadır. Özellikle IV. Cenevre Sözleşmesi, işgalci devletin, işgal altındaki bölgedeki nüfusu zorla yerinden edemeyeceğini ve bu tür eylemlerin işgal altındaki halkın haklarını ihlal edeceğini belirtmektedir. Bunun yanında, yerinden edilme, savaş suçlarının yanı sıra, uluslararası insan hakları normlarına da ters düşmektedir.

İsrail’in Gazze’deki son 16 ay içinde gerçekleştirdiği saldırılar, bu uluslararası normları ihlal ederek, on binlerce Filistinlinin ölümüne ve yerinden edilmesine yol açmıştır. İsrail’in bu saldırılarındaki hedefler, sivil altyapıları, evleri ve diğer sivil yerleşim alanlarını içerirken, orantısız güç kullanımı ve sivillere yönelik saldırılar, Cenevre Sözleşmeleri’ne aykırı bir şekilde savaş suçu teşkil etmektedir. Birçok Filistinli, kendi evlerinden ve topraklarından zorla çıkarılmış, kamplara yerleştirilmiş veya sınır dışı edilmiştir.

Bununla birlikte, Filistinlilerin zorla bölgeden çıkarılması yalnızca uluslararası hukuka aykırı olmakla kalmayıp, aynı zamanda bölgesel istikrarı da tehdit etmektedir. Yerinden edilme olayları, Filistin’deki toplumsal dokuyu zedelemekte ve uzun vadeli barış süreçlerini daha da karmaşık hale getirmektedir. Filistinli mültecilerin yaşadığı insani kriz, hem bölgesel hem de küresel düzeyde politik gerilimlere yol açmaktadır.

Ayrıca, Filistinlilerin yerinden edilmesi, bölgedeki diğer devletler ve uluslararası kuruluşlar tarafından da sürekli olarak kınanmakta ve bu eylemler, Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kuruluşlar tarafından defalarca gündeme getirilmiştir. Ancak, uluslararası toplumun etkin müdahaleleri ve yaptırımlar, bu ihlalleri durdurmakta yetersiz kalmaktadır. Bu durum, yerinden edilmenin sadece insan hakları ihlali olarak değil, aynı zamanda bölgedeki barışın sağlanmasının önündeki en büyük engellerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır.

4. Uluslararası tepkiler

Trump’ın Filistinlilere yönelik zorla yer değiştirme planı, uluslararası arenada geniş çaplı tepki topladı. Bu açıklama, özellikle Arap ülkeleri başta olmak üzere, pek çok devlet tarafından sert ve kararlı bir dille kınandı. Suudi Arabistan ve Ürdün, Filistinlilerin kendi topraklarından zorla çıkarılmasını kesin bir dille reddederken, Mısır da bu tür bir planın hiçbir şekilde uygulanmayacağını beyan etti. Avrupa ülkeleri ise iki devletli çözüm modeline verdikleri destekle, bölgedeki barış sürecinin ancak Filistin ve İsrail arasında adil bir çözümle sağlanabileceğini vurguladı.

Rusya Dışişleri Bakanlığı, Trump’ın önerisini popülist ve bölgedeki mevcut gerilimleri daha da artırıcı nitelikte görmekte; bu yaklaşımın, uzun vadeli istikrarı tehlikeye attığını ifade etmektedir. Öte yandan, Çin ve Almanya ise uluslararası hukukun ve insan haklarının korunması adına bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasının gerekliliğini savunmaya devam ediyor. Birleşmiş Milletler ve diğer uluslararası kuruluşlar da, böyle bir planın uygulanmasının yaratacağı insani ve siyasi krizlere dikkat çekerek uyarılarda bulunmuşlardır.

Genel olarak, Trump’ın planına yönelik uluslararası tepki, iki devletli çözüm modelinin geniş destek bulduğunu ortaya koymaktadır. İngiltere, Almanya, İrlanda, İspanya, Çin ve Rusya gibi ülkeler, bağımsız ve egemen bir Filistin devletinin kurulmasının, bölgedeki kalıcı barışın sağlanması için en uygun yol olduğunu dile getirirken; Suudi Arabistan’ın “kesin, kararlı ve değişmez” açıklamaları, bölgedeki müttefiklerin bile bu plan karşısında mesafeli durduğunu göstermektedir. Ayrıca, Mısır ve Ürdün, Filistinlilerin başka ülkelere yerleştirilmesi önerisine karşı sert duruş sergilemiş, bu durumun uluslararası hukuka ve insan haklarına aykırı olduğu yönündeki eleştirilerini yineler niteliktedir.

4.1 Türkiye’nin tepkisi

Türkiye, Trump’ın önerisini uluslararası hukuka ve insan haklarına aykırı bir politika olarak değerlendirerek sert eleştirilerde bulundu. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanlığı, Filistin’in devlet olarak tanınması gerektiğini, Gazze’nin ise bağımsız bir Filistin’in ayrılmaz bir parçası olduğunu defalarca vurgulamıştır. Türkiye, İsrail’in işgal politikasını eleştirirken, Filistinlilerin zorla başka ülkelere gönderilmesinin 1948 ve 1967 yıllarında yaşanan büyük göçlerin acı tecrübeleriyle örtüştüğünü hatırlatmaktadır.

Ankara, Filistin halkının kendi topraklarında özgürce yaşama hakkını savunurken; bu sürecin uluslararası hukuk çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini ve hiçbir devletin ekonomik çıkarları uğruna bir halkın kaderinin feda edilemeyeceğini belirtiyor. Türkiye, aynı zamanda Filistin’e yönelik insani yardım ve diplomatik desteğin sürekliliğini vurgulayarak, bu tür uygulamaların uluslararası toplum tarafından da derinlemesine ele alınması gerektiğini ifade etmektedir.

4.2 Japonya ve Asya-Pasifik bölgesi perspektifi

ABD’nin Orta Doğu’ya yönelik müdahaleleri, Asya-Pasifik bölgesinde de yankı buluyor. Özellikle Japonya, hukukun üstünlüğüne ve insan haklarının korunmasına verdiği önem doğrultusunda, Gazze halkının zorla yer değiştirilmesine karşı açık ve net bir duruş sergilemesi beklenen ülkeler arasında yer alıyor. Japonya’nın, ABD ile olan ekonomik ve askeri işbirliğinin ötesinde, bağımsız ve tarafsız bir dış politika çizgisi izleyerek, uluslararası hukukun ve barışın savunuculuğunu yapması gerektiği yönündeki çağrılar, bölgedeki diğer aktörler tarafından da dile getirilmektedir.

Asya-Pasifik bölgesinde, ABD’ye yakın ilişkiler sürdüren bazı ülkeler çekingen bir tutum sergilese de, genel kanı, bölgedeki istikrarın ancak adil ve kalıcı barış çözümleriyle sağlanabileceği yönündedir. Bu durum, uluslararası arenada daha dengeli ve bağımsız dış politika yaklaşımlarının benimsenmesi gerektiğine işaret etmektedir. Böylece, sadece bölgesel değil, küresel barışın ve istikrarın temini adına, uluslararası hukuk ilkesinin ve insan haklarının öncelikli olarak korunması gerekmektedir.

Bu geniş perspektif, Trump’ın önerisine yönelik uluslararası tepkilerin ne kadar çeşitlilik gösterdiğini ve hangi temeller üzerinde şekillendiğini ortaya koymaktadır. Uluslararası toplumun genel eğilimi, Filistin halkının kendi topraklarında özgürce yaşama hakkının korunması ve adil bir barış sürecinin desteklenmesi yönündedir.

5. Bölgesel etkiler ve gelecek senaryoları

Başkan Trump’ın önerdiği zorla yer değiştirme planı, Filistin halkı için sadece acil bir insani krizin başlangıcını değil, aynı zamanda tüm Orta Doğu bölgesinde derin ve uzun vadeli istikrarsızlık risklerini de beraberinde getirecektir. Filistinliler, topraklarına ve tarihsel kimliklerine bağlılıkları nedeniyle, zorunlu göç girişimlerine şiddetle direnmektedir. Gazze’de yaşayan kesim, bu tür müdahalelerin kendi yaşam biçimlerine ve toplumsal dokularına zarar vereceğini düşünerek, herhangi bir yer değiştirme politikasına kesin bir şekilde karşı durmaktadır.

Hamas yetkilileri de, Trump’ın önerisini kesin bir dille reddetmekte; Filistinlilerin, Gazze’den zorla çıkarılamayacağını ve bu tür girişimlerin bölgedeki direnci daha da radikalleştireceğini ifade etmektedir. Zorla yer değiştirme, Filistin toplumunun mevcut kırılganlıklarını daha da derinleştirecek, radikalleşme ve şiddet eylemlerinin artmasına zemin hazırlayacaktır. Böyle bir senaryo, bölgedeki mülteci krizini yeniden alevlendirerek, insani yardım ve uluslararası müdahale çabalarını daha da karmaşık hale getirebilir.

ABD içindeki siyasi ortam da bu öneriyle birlikte ciddi bir bölünme yaşamıştır. Demokratlar, Trump’ın politikasını “saldırgan, çılgınca, tehlikeli ve aptalca” nitelendirirken; bazı Cumhuriyetçiler bile bu yaklaşımın riskleri konusunda temkinli durmaktadır. Öte yandan, Trump’a yakın çevre ve bazı Kongre üyeleri, hatta alaycı biçimde Gazze’nin “Mar-A-Lago’ya” çevrilebileceğini öne sürerek, bu politikanın asıl amacının iç siyasi tabanı güçlendirmeye yönelik popülist bir hamle olduğunu ortaya koymaktadır.

Bölgesel düzeyde, Arap ülkeleri – özellikle Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün – Trump’ın planına karşı güçlü ve kararlı tepkiler verme kapasitesine sahiptir. Filistin meselesinin doğrudan etkilediği düşünüldüğünde, bu devletlerin, zorla yer değiştirme gibi adımların yaratacağı bölgesel krizlere müdahale etme ihtimali yüksektir. Suudi Arabistan, ABD ile olan güçlü ekonomik bağları ve Orta Doğu’daki stratejik rolü nedeniyle, Trump’ın planının Riyad’ın politikalarını sertleştireceği ve ABD ile ilişkilerinde yeni gerilimler yaratacağı konusunda uyarılarda bulunmaktadır. Bu durum, bölgedeki güç dengelerinin yeniden tartışılmasına ve hatta yeni çatışma senaryolarının ortaya çıkmasına neden olabilir.

Ayrıca, Trump yönetiminin İran’a yönelik artan baskı politikası ve İsrail’in askeri operasyonlarına verdiği açık destek, bölgedeki mevcut kriz ortamını daha da derinleştirme potansiyeline sahiptir. İran’ın nükleer kapasitesini sınırlamaya yönelik diplomatik girişimlerin yerine daha agresif yöntemlerin tercih edilmesi, mevcut uluslararası kriz ortamını körükleyebilir. Böyle bir senaryoda, İran’ın askeri baskılar altında zayıflaması, İsrail’in tek başına hareket etme kapasitesini sınırlayarak, alternatif stratejilerin ve çok taraflı müdahalelerin devreye girmesine yol açabilir.

6. Sonuç

Başkan Trump’ın önerisi, hem insani hem de politik açıdan büyük riskler taşımakta; bölgedeki mevcut gerilimleri daha da derinleştirerek, kalıcı barış ve istikrar hedeflerinin gerçekleşmesini zorlaştırmaktadır. Uluslararası toplumun, insan hakları ve uluslararası hukuka dayalı çözüm arayışlarına odaklanması, bu tür popülist ve kutuplaştırıcı politikaların önüne geçilmesinde kritik bir rol oynayacaktır. Gelecekte, atılacak adımlar ve uluslararası tepkilerin yoğunluğuna bağlı olarak, Orta Doğu’da ya kalıcı çatışmaların derinleşmesi ya da insani ve diplomatik çözüm yollarının yeniden gündeme gelmesi beklenmektedir.

Donald Trump’ın Gazze ile ilgili beyanları, uluslararası hukukun temel normlarına ve bölgesel barışın sağlanmasına yönelik ciddi soru işaretlerini gündeme getirmektedir. Filistinlilerin zorla yerinden edilmesinin savaş suçu olarak nitelendirilmesi, sadece insani bir trajediyi işaret etmekle kalmayıp, bölgedeki istikrarı da derinden sarsma potansiyeline sahiptir. Bu doğrultuda, uluslararası tepkinin ve baskının, ABD’nin Gazze üzerindeki planlarının uygulanmasında belirleyici rol oynayabileceği öngörülmektedir.

Trump’ın bu stratejik adımı, ABD’nin küresel diplomasi anlayışında köklü bir kırılma olarak değerlendirilebilir. Orta Doğu’nun tarihsel ve hukuki gerçekliklerinin göz ardı edilmesi, bölgedeki mevcut çatışmaları daha da derinleştirecek bir ortam yaratırken, Gazze’de yaşayan milyonlarca insanın yaşadığı acıyı ekonomik bir proje üzerinden yeniden yapılandırma çabası, küresel barışa zarar veren bir yaklaşım olarak yorumlanmaktadır.

Türkiye’nin tutumu ise, Filistin’in bağımsız bir devlet olarak tanınması ve İsrail’in işgalci politikalarına karşı uluslararası hareketin başlatılması yönünde belirginleşmektedir. Bu kapsamda, Türkiye, uluslararası hukuk çerçevesinde çözüm arayışlarını desteklemekte ve Filistin halkının haklarını savunma konusundaki kararlılığını sürdürmektedir.

Bölgedeki kalıcı barışın ancak uluslararası hukukun ve bölgesel dinamiklerin dikkate alındığı, gerçekçi çözüm önerilerinin benimsenmesiyle mümkün olabileceği düşünülmektedir. Trump’ın önerisi, mevcut sorunların çözümünden ziyade emperyal bir dayatma olarak algılanmakta ve bu durum, İsrail-Filistin çatışmasının derinleşmesine, Arap dünyasında tepkinin alevlenmesine ve ABD’nin uluslararası yardım politikalarında kırılmalara yol açabilir. Ayrıca, Suudi Arabistan, Japonya ve Avrupa’daki siyasi eğilimler gibi aktörlerin bu süreçteki tutumları, uluslararası sistemde güç dengelerinin yeniden şekillenmesine neden olacaktır.

Sonuç olarak, bu gelişmeler, gelecekte daha geniş çaplı çatışmaların habercisi olabileceği endişesini beraberinde getirmektedir. Trump yönetiminin attığı adımların, uluslararası ilişkiler, bölgesel güvenlik ve küresel güç dengeleri üzerindeki uzun vadeli etkilerinin kapsamlı ve çok boyutlu analizlerle ele alınması gerekliliğini ortaya koymaktadır. Akademik tartışmaların sürdüğü bu konuda, uluslararası hukuk ve diplomasi alanındaki derinlemesine çalışmaların, çözüm yollarının belirlenmesi açısından elzem olduğu söylenebilir.

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.