Dersim Katliamı ve resmi tarih savunuculuğu

Kürt milleti olarak acıları bitmeyen ve dinmeyen bir milletiz. Yılın hangi gününe ve ayına baksak, Kürdistan’da akan kanlarla karşılaşırız. Bütün bu acılara direnmek, sindirmek, “acıyı bal etmek” milli görevimizdir.

Dersim Katliamı ve resmi tarih savunuculuğu
Dersim Katliamı ve resmi tarih savunuculuğu

Kürt milleti olarak acıları bitmeyen ve dinmeyen bir milletiz. Yılın hangi gününe ve ayına baksak, Kürdistan’da akan kanlarla karşılaşırız. Bütün bu acılara direnmek, sindirmek, “acıyı bal etmek” milli görevimizdir. Acılarımızı, yeni bir hayat inşa etmek, özgür bir millet olmak ve bağımsız devlet kurmak için konuşmak ve yazmak zorundayız.

Kürdistan tarihi, bir katliamlar tarihidir. Kürt varlığı, kültürü, dili, diğer milli değerleriyle ilgili soykırım değirmeni her saniye ve dakika dönmeye devam ediyor. Böylece millet olarak öğütülerek yok edilmek isteniyoruz.

Bu katliam yaşamımız, sistemli bir soykırımla yok edilmemiz sömürgeci Atatürk devleti-diktatörlüğü tarafından çok ciddi stratejik kararlarla benimsenmiştir.

Kürt milleti olarak başımıza gelenler, devletin kuruluş felsefesiyle ilgilidir. Atatürk ve arkadaşlarının başını çektiği, sivil ve asker bürokrasi dışındaki, Kürt milletinin, Türklerin onlardan yana olmayanlarının, diğer etnik toplulukların teslim alınması, sindirilmesi, Türkleştirilmesi; bunların olmaması halinde fiziki olarak ortadan kaldırılmaları devlet felsefesinin bir sonucudur.

Dersim Katliamı’nda sorumluluğunun olmadığı söylenen İsmet İnönü, devletin katliamlarını olağan hale getiren, devlet felsefesinin özeti olan bir belge açıklıyor. Bu belge, stratejik siyaset belgesi niteliğindedir. Bu belgenin adı “Şark (Kürt ve Kürdistan’da yaşayan diğer etnik topluluklar anlaşılmalı) Islahat (Türkleştirme için katliamı da içeren her uygulamanın yapılacağı anlaşılmalı) Plânıdır”.

Planın özünü dönemin Başbakanı İsmet İnönü şöyle kavramlaştırıyor: “Vazifemiz, Türk vatanı içinde bulunanları mutlaka Türk yapmaktır. Türklüğe ve Türkçülüğe muhalefet edecek unsurları kesip atacağız. Vatana hizmet edeceklerde arayacağımız nitelikler her şeyden evvel o adamın Türk ve Türkçü olmasıdır.”

Bu stratejik devlet belgesi, 1925 tarihini taşımaktadır ve Dersim Katliamının yapılmasından 12 yıl önce hazırlanmıştır.

DERSİM KATLİAMI

Devlet felsefesinin ürünü olan bu stratejinin sonucu, Kürtleri ve Kürdistan’daki tüm ulusal azınlıkları Türk ve Türkçü yapma kapsamında Atatürk devleti-diktatörlüğünün bakanlar kurulunun kararıyla 4 Mayıs 1937 yılında Dersim’de katliam başlatıldı.

Bu katliam sonucunda;  on binlerce insan katledildi, on binlercesi Kürdistan’ın çok önemli bir merkezi olan Dersim’den sürüldüler. Kürt ve Ermeni kız çocukları Türk ve Müslüman yapılmak koşuluyla ülkesinden koparılarak kimsesizliğe mahkûm edildi. Bu kız çocuklarının iradesine rağmen evliliklere zorlandı.

Kürdistan’da Dersim’den önce yapılan katliamlar da bu zihniyet ve devlet kararının bir ürünüdür. Dersim’de katliamın yapıldığını ve bunun Atatürk’ün tartışılmaz kararı olduğu adına yapılan açıklamada açıkça görülüyor.

Atatürk 1938 yılında hasta olduğu ve yatakta olduğu için, Dersim Katliamına ilişkin, Atatürk adına Başbakan Celal Bayar Meclis’te açıklama yapıyor. Meclis tutanağındaki açıklamanın tümü aşağıdadır.

“Not: Bu konuşma ATATÜRK'ün rahatsızlığı dolayısıyla başbakan CELAL BAYAR tarafından okunmuştur.
Anayasamızın 36’ncı maddesi hükümlerine uyarak Cumhurbaşkanımız Atatürk'ten aldığım emir üzerine bu yıla ait nutuklarını okuyorum. (alkışlar)
Sayın milletvekilleri,
Hepinizi sevgi ve saygı ile selamlarım...
Geçen yıl aziz kamutay arkadaşlarıma ulus ve ülke için ne gibi verimli işler başarmak istediğimizi açıklamıştım. Bu gün de bunlardan hangilerinin bu yıl içinde yapıldığını bildirmek isterim.
Sayın arkadaşlarım,
Her şeyden önce size kıvançla arz edeyim ki ulus ve ülke geçen yılı tam bir huzur ve sükün içinde yükselme ve kalkınma çalışmaları ile geçirmiştir.
Uzun yıllardan beri süregelen ve zaman zaman gergin bir şekil alan Tunceli'ndeki toplu haydutluk olayları belli bir program içindeki çalışmalar sonucu kısa bir sürede ortadan kaldırılmış, bölgede bu gibi olaylar bir daha tekrarlanmamak üzere tarihe aktarılmıştır.(bravo sesleri) (1 Kasım 1938, millet meclisi tutanak dergisi d. v, c. 27, sa. 3)”
Atatürk devleti-diktatörlüğü Dersim’deki katliamını meşru göstermek için birçok yalana başvuruyor. Devlet, Dersim Katliamının,
“feodalizmin tasfiyesi,” “İngilizlerin kışkırttığı Kürtlerin isyanı,” “ilkel, rafizi, Kızılbaşların devlete karşı isyanını bastırmak için yapılan harekâttır. Veya gayri medeni yaşayan bir toplumu ‘medeniyet’e kavuşturma amaçları için yapılmıştır” diyor.

Dersim’de bir Kürt milli ayaklanmasının olmadığını Türk devleti Başbakanı R.T. Erdoğan bile birkaç yıl önce açıkladı ve itiraf etti. Televizyonlarda da ben de dahil bir çok yazar ve siyasetçi bu konuyu konuştuk. Uzlaşılan ortak görüş, Dersim’de bir Kürt ayaklanması olmadığı halde katliamın yapıldığıydı. Türkiye’de vicdanlı, sağ duyulu insanlar da sorunu böyle anladılar ve ikna oldular.

Şu çok açık ki, Dersim medeni bir toplumdu. Kürtlerin köklü aristokrat kültürünün yaşadığı bölgelerden biriydi. Bundan dolayı, barbar diktatörlerin oraya medeniyet götürme nitelikleri ve Dersim kültüründen üstün kültürleri yoktur. Çapul kültüne sahiptirler.

Feodal ağaların olması için büyük toprakların olması gerekir. Dersim’de Kürdistan’ın diğer ova şehirlerindeki gibi geniş bir arazi yoktur. Toplumsal ve dini aristokrasi vardır; içinde oldukça demokrat olan bir aşiret yapısı vardır.

Dersim Kürtlerinin önemli bir bölümünün Alevi olduğu da bir gerçek. Atatürk devleti-diktatörlüğü aslında tüm İslamcılara karşıdır. Kendisi için bir devlet dini yaratmıştır. Buna rağmen, halkın desteğini almak için Aleviliği İslam dışı bir din olarak gösteriyor.

Oysa Dersim katliamının asıl iki sebebi vardır.

Birinci sebep: Devletin faşist ve ırkçı felsefesinin gereği olarak, Kürt olan ve Kürdistan olan Dersim’i Türkleştirmektir.

İkinci önemli sebep: Dersim’in Osmanlı döneminden bu yana sahip olduğu özerk-otonom farklı yaşam tarzına son vermek. Atatürk devletinin-diktatörlüğünün tekçi, ırkçı, demokratik olmayan sömürgeci egemenlik alanını genişletmektir.

RESMİ TARİH TEZLERİNİN SAVUNUCULUĞU KÜRDİSTANLILARA EN BÜYÜK DÜŞMANLIKTIR

Sömürgeci Kemalist devlet,  sömürgeci, ırkçı ve bilimle alakası olmayan resmi tarih tezleriyle Kürdistan’daki katliamları gerekçelendiriyor.

Devletin yalana dayalı oluşturduğu resmi ideolojisinin, resmi tarih anlayışı ve tezlerinin  gizlenmesi Atatürk ve CHP diktatörlüğü döneminde olanaklı oldu. Ama bu gerçekler 1950’den sonra konuşulmaya başlandı. 1965’lerden sonra bu insanlık ve bilim dışı devlet tezleri daha da gün yüzüne çıkarıldılar.

Bu tezler ve resmi ideoloji, 1970’de Askeri cezaevinden başlamak üzere 1974’den sonra dergiler ve kitaplarla Kürtler tarafından açığa çıkarılmakla kalınmadı, teşhir edildiler, yapılanlara karşı mücadele geliştirildi.

Kısacası, Kemalist devletin resmi ideolojisi ve Türk devlet tarih tezlerinin çoğu Kürtler açısından çoktan çöpe atılmış dutumdalar.

Sömürgeci Türk devletinin yaşamasını isteyenler, Kürtlerin yok edilmesinden yana olanlar, Kürtlerin özgürlüğüne, Kürdistan’ın bağımsızlığına karşı olan ve duranlar bu sömürgeci ve ırkçı tezleri savunmaya devam ediyorlar.

Açık ki devletin resmi ideolojisinin ürünü olan Türk tarih tezlerini savunmak Kürtlere ve Kürdistan’a düşmanlıktır.

Atatürk meclisinin 100. kuruluş yıl dönümünde HDP Eşbaşkanı Mithat Sancar’ın konuşması bu kapsamdadır.

Kürtlerin bir iş yaparken, bin kere daha düşünmesi gerekiyor.

 

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.