27 Mayıs Darbesi’ni Kemalistçe tanımlama yanlışlığı ve Kürtleri hesaba katmamak

Kurd24

27 Mayıs Askeri Darbesi bundan 61 yıl önce gerçekleşti. Darbe gerçekleştiği dönemde ilkokul 3. sınıf öğrencisiydim. Nelerin olup bittiğini kapsamlı kavramam ve tanımlamam mümkün değildi. Ama bu darbenin bazıları için iyi bir hareket, bazıları için de kötü bir hareket olduğunu köy ve aile hayatımda olup bitenlerden anlayabilir durumdaydım. Amcam Demokrat Partiliydi. Aile onun başına kötü şeylerin geleceği beklentisi içindeydi. Bundan dolayı bu darbenin kötü bir şey olduğunu, Demokrat Partililer için kötü bir hareket olduğunu kabaca anlıyordum. Çevremizde ve köyümüzde CHP’lilerin sevincinde de bu darbenin bazıları ve özellikle de CHP’liler için iyi olduğunu kavrıyordum.

Daha sonraki yıllarda lise sıralarında ve özellikle de üniversite sıralarında 27 Mayıs Darbesi’ni daha kapsamlı anlama çabasına girdik. Darbenin neden ve nasıl gerçekleştiğini, kimler tarafından hangi amaçla gerçekleştiğini anlamaya çalıştık. Ama ne yazık ki Kürt okumuşları olarak, kolaycı yolu seçtik. Gerçekleri araştırmadık. Sahada ve Kürdistan’da olup bitenleri hesaba katmadık. Demokrat Parti’yi ve CHP’yi yakından analiz etmedik. Farklılıklarını bilince çıkarmadık. Kürtlerin ezici çoğunluğunun, özellikle Kürt egemen güçlerinin, toplum yöneticilerinin, halkın neden Demokrat Parti’yi desteklediğini anlamaya çalışmadık. 27 Mayıs Askeri Darbesi’nden sonra, darbecilerin Kürtlere yönelik ırkçı ve faşist uygulamalarını ya görmedik ya da küçümsedik. Türk Kemalist eğitim sisteminin etkisi, şartlanmışlıkları, kabulleriyle, Türk Kemalist “aydınlarının” etkisi ve ideolojik bombardımanıyla,  darbeyi Kemalistçe tanımladık. 27 Mayıs Darbesi’ni, ilerici, demokratikleşmeye yol açan, özgürlükleri genişleten bir hareket olduğunu yazdık, insanlarımıza benimsetmeye çalıştık.

Kürt okumuşlarının Kemalistçe 27 Mayıs’ı anlama ve tanımlamaları, kendilerine, halkımıza, Kürtlüğe ve Kürtlük bilincine yaptıkları en büyük bir kötülüktü. 1919 yılında başlayan milli direniş hareketlerine yönelik faşist-ırkçı uygulamalar yapan, Kürt katliamlarını ve soykırımını gerçekleştiren asker-sivil bürokrasinin yeni dönem rolünü anlamak gibi bir akıl tutulmasıydı. Bu yaklaşım ve bakış açısı, köklü bir tarih çarpıtmasıydı. Farkına varmadan kendi özgürlüklerimizi budama, özgürlüğün sınırlarının Kemalist rasyoneller çerçevesinde bir özgürsüzlük olduğunu anlamamaydı. Sömürgeci-faşist-ırkçı askeri diktatörlüğü, demokrasi diye anlama ve tanımlama şaşkınlığıydı. Osmanlı’dan darbe ve komplo ile iktidarı ele geçiren ve Mustafa Kemal öncülüğündeki İttihat Terakkicilerin devlet yapılanmasının değişmesini istememekti. Kürdistan’daki işgali, ilhakı, sömürgeciği görmemek; farkına varmadan meşrulaştırmaktı.

Günümüzde 27 Mayıs Askeri Darbesi’ne Kemalistçe bakan halen Kürt okumuşları var. 27 Mayıs Darbesi’ni halka, ilerici, demokrat, özgürlükçü hareket olarak anlatmaya çalışıyorlar. Bundan dolayı PKK’yı anlamakta, kavramakta zorluk çekiyorlar.

NİÇİN ASKERİ DARBE?

Türk Devleti, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra, Almanya ile gizli ittifakından dolayı bir dış müdahaleyi engellemek, Batı ile ittifak içine girmek için siyasi sistemini revize etti. 1946 yılında çok partili sistem benimsendi. O zaman halen CHP ve Kemalistlerin diktatörlüğü devam ediyordu. İsmet İnönü de faşist milli şef statüsündeydi. Oysa Atatürk’ün diktatörlüğü döneminde kurulan siyasi partilere icazetli izin verildi, ne zaman ki diktatörlüğün, sivil-asker elitin iktidarının sınırları dışına çıktılar, diktatörlüğü zorladılar, partiler kapatıldı. Yöneticileri İstiklal Mahkemelerinde yargılandılar. 

Çok partili siyasi sisteme geçişle birlikte Demokrat Parti kuruldu. Kurulduğu günden itibaren Türk ve Kürt halkından büyük destek görmeye başladı. Bunun için de CHP diktatörlüğü, 1946 yılında açık oy ve gizli sayımla seçim yaptı. Seçimi hile ile Demokrat Parti’den aldı. Ama bunun önüne 1950’de geçemediler. Demokrat Parti ezici bir çoğunlukla seçimi kazandı. Daha sonra da 1960’den önce yapılan tüm seçimleri Demokrat Parti kazandı. CHP, bir daha seçimle iktidar olmayacağını anladığı, Demokrat partinin halka açılmasını, Kürtlerle ilişkisinin olumlu gelişmesini, dışa açılmasını, liberal açılımlar yapmasını, Van Özalp’ta General Muğlalı’nın emriyle katledilen 33 Kürt için bir generalin ölüm cezasına çarptırılmasını, sivil-asker elit ve devlet için tehlike gördüklerinden dayandıkları askeri bürokrasi eliyle darbe yaptılar.

ASKERİ DARBE NASIL HAZIRLANDI?

Devletin sahibi asker-sivil elit (CHP) durduk yerde darbe yapmanın doğru olmayacağını, gerçeklerin, kötülüklerinin hemen anlaşılacağını bildiklerinden, darbe için hazırlıklar yaptılar. Bunun için de Demokrat Parti yönetimine iftiralar attılar, komplolar yaptılar. Yalan haberler ve yolsuzlukla ilgili yalana dayalı belgeler yayınladılar. Üniversite öğrencilerini ayaklandırdılar, çatışmalar yarattılar. Öğrencilerin kıyım makinelerinden geçirildiği kocaman yalanını yaydılar. Başbakan Adnan Menderes’e ahlaki iftiralar attılar. Devlet bütçesinin boşaltıldığını ileri sürdüler. Bunlara rağmen, seçimleri kazanamayacaklarını bildiklerinden, halkın refleksinden anladıklarından askerleri darbe yapıldı.

DARBE SONRASI NE YAPILDI?

Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes, bakanlar, milletvekilleri, teşkilat başkanları, belediye başkanları tutuklandılar. Bu tutuklanana arasından Kürdistan’dan seçilmiş Demokrat Parti milletvekilleri de vardı. Bunların en iyi bilineni, Xalis Beg ve Şeyh Abdulmelik Fırat’tır. Yassı Ada’da tutuldular. Kendilerine insanlık dışı muameleler yapıldı. Hukukla alakası olmayan yargılamalar sonunda cezalar tayin edildi. Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Adnan Menderes, Maliye ve İçişleri Bakanı Hasan Polatkan, Fatih Rüştü Zorlu idam cezalarına çarptırıldılar. Celal Bayar’ın yaşı büyük olduğundan idam edilmedi. Diğerleri idam edildiler.

ASKERİ DARBENİN KÜRTLERE KARŞI OLDUĞU İLK GÜNDEN BELLİ OLDU

Askeri darbenin özgürlükleri genişleteceği, demokratikleşmeyi sağlayacağı propaganda yapılmasına rağmen tersi yapıldı. Darbe yapıldığı zaman Kürdistan’da hiçbir milli hareket, örgütlenme, kalkışma olmamasına, sadece 1959 yılında Kürdüm dedikleri için tutuklanan 49 Kürt okumuşunun tutuklanması ve askeri mahkemede yargılanmaları dışında bir şey olmamasına rağmen, darbe yapılır yapılmaz, 400 Kürt beyi, ağası, aşiret reisi, şeyhi, muhafazakâr millici aydınları gözaltına alındılar. 6 ay boyunca Sivas’ta kamplarda tutuldular. 6 ay sonrasında bunlardan 55’i seçilerek Türk şehirlerinden sürgün edildiler. Daha sonra TKDP’nin genel başkanı olacak Faik Bucak da bunlardan biriydi. Bunun yanında, 1959 yılında tutuklanan ve “49’lar Davası” denilen davada yargılanan Kürt okumuşlarının tutukluluklarını devam ettirdiler.

Ne yazık ki Kürt aydınları, daha sonra Kürtlere yönelik bu önemli gerçekleri görmezlikten gelerek, darbeye olumluluk vasfını yüklediler. Bundan daha büyük bir körlük, Kürtlükten uzak bir tutum olamazdı.

DARBENİN DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ KEMALİST RASYONALLER İÇİNDEKİ ÖZGÜRLÜKTÜ

Askeri darbenin, özgürlükçü ve demokratik olma olanağı yoktu.  Çünkü Kemalist diktatörlüğün bir devamı, onu yeniden yapılandırma hareketiydi. Kemalist diktatörlük de tarih boyunca özgürlükçü ve demokrat olmadı, olamazdı da. Kemalist diktatörlüğün Türk halkına, muhalif görüşlere, Kürtlere yönelik faşist, ırkçı, otoriter, uygulamaları da bunun en somut göstergesidir.

Darbe özgürlük siteminde, Kemalist liberalizm özgürdür.  Ama Kemalizm rasyonelleri dışındaki liberalizme özgürlük yoktur. Kemalist solculuk ve sosyalistlik özgürdür. Ama Kemalizm rasyonelleri dışındaki solculuğa ve sosyalistliğe özgürlük yoktur. Kemalist dindarlık özgürdür. Fakat Kemalizm rasyonelleri dışındaki dindarlık yasaktır. Kürtlük düşüncesi her tarzı ve biçimiyle kesinlikle yasaktır. Bu özgürlük yapısı ve sınırı, “örgütlenme özgürlüğünün” de sınırlarını tayin ediyordu.

27 Mayıs Darbesi’nin anayasası da demokratik ve özgürlükçü bir anayasa değildi. Sivil-asker devleti koruma altına alan bir anayasaydı. Bu devlet yapısı ve anayasa da halen sathi ve şekli değişikliklerle devam ediyor. 27 Mayıs Darbesi yeni darbelere kapı araladı. Türk devletinden sık sık bu darbeler tekrarlandı.

 

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir