İyimser gelecek beklentisi

Kurd24

Geleceğe dair iyimser olmak için zihnimize iyimserlik üfleyen ciddi nedenler henüz yok ya da ben o iyimser geleceği görme basiretini gösteremiyorum. İyimserliği, başka bir değişle iyimser umutları, değişim süreçlerinin sancılı hissedişleri olarak ifade etmek, umut ve iyimserlik için olası en makul zemin olur. Değişim varsa umut vardır ve bir duygu olarak iyimserlik işbaşı yapar. Değişim yoksa umut da yoktur iyimserlikte. Değişimin dönüşümün kapısını çalması ise daha başka bir seviyedir ve bu seviyede umut ya da iyimserliğe ihtiyaç yoktur çünkü biz de o değişim ve dönüşüm fırtınasının içindeyiz ve umut etmekten, iyimserlik maskesi takınmaktan daha değerli işler yapıyor oluruz.

Türkiye’de siyasetin değiştiğine dair zihnimizi çelecek herhangi bir emare ufukta görünmüyor maalesef. Siyaset sınırlarının devlet eliyle belirlendiği bir zemin de değişim fikrinin itibar göreceğine ihtimal vermiyorum. Devletin baskın siyasetçi kimliği hiç şüphesiz hala her şeyi belirliyor. Erdoğan gibi güçlü bir siyasi aktörü eğip bükerek, ona yeni bir biçim kazandırma yeteneği asla hafife alınamaz. Aynı devlet, Erdoğan sonrasını da biçimlendirme gayretlerine son vermeyecektir.

Basit bir soru sorarak sorunu biraz daha görünür kılalım: Devleti dönüştürmeden, siyaseti ve siyasal zeminleri özgürleştirip demokratikleştirmek mümkün müdür? Bırakın devleti dönüştürmeyi, devletin kendisini bile konuşmanın neredeyse mümkün olmadığı koşulda, siyaseti özgürleştirip demokratikleştirmek nasıl olanaklı olacak? Siyaset, özgürlük ve demokratikleşme kavramlarının hepsi devleti işaret ederken ve bu kavramların devletin kendisiyle doğrudan bağlantısı varken, devleti dönüştürmeden bu işlerin altından nasıl kalkılacak, doğrusu ben de bilmiyorum.

Ama bildiğim şu; ana muhalefet dahil, Türkiye muhalefeti devleti tartışmaya rıza göstermiyor. Mesela yargı bağımsızlığı sağlanacak deniliyor ya da kuvvetler ayrılığı tekrar ve yeniden tesis edilecek deniyor ama yargının neden bağımsızlığını yitirdiğini ya da kuvvetler ayrılığının neden tekleştiği izah edilmiyor. Bütün izahlar hükümetle sınırlandırılıyor. Sanki yargı bağımsızlığını ortadan kaldıran devletin kendisi değilmiş gibi. Sanki bu devlet aslına yargının bağımsızlığını istiyor da mevcut icracılar buna engel oluyor.

Devleti, bütün kurumlarıyla tartışmaya açmadan ve devletin bütün kurumlarına dair ortaya hakikaten bir değişim ve dönüşüm programı koymadan, Türkiye’de bir şeylerin değişeceğini söylemek ya da ima etmek, hayal satmaktan öteye geçmez.

Kendi adıma söylemeliyim ki gelecek için iyimser olabilmem iki koşula bağlıdır. Birincisi hakikaten sevil ve hakikaten demokratik bir anayasa yapmak, ikincisi, ortaya Kürt sorunun çözecek iyi düşünülmüş bir program koymak.

Devletin ittihatçı karakterinin ancak bu iki programla geriletilebileceğini düşünüyorum. Bu iki program olmadan İttihatçı zihniyetin herkesi yutan potansiyeline engel olunamaz. Yeni demokratik ve sivil bir anayasa ve Kürt sorunun sürdürülebilir çözüm programı umutlu olmak ve dolayısıyla iyimser duygular beslemek için yeter neden sunabilir.

Soru ve sorun basittir aslında. Sadece tercih yapmak lazım gelir. Her şeyi devlet mi belirlemeye devam edecek yoksa devletin nasıl olması gerektiğini biz mi belirleyeceğiz. Devlet yüz yıldır kötü yönetti. Bu konuda herkesin ciddi tecrübesi var. Ya bu tecrübelere sadık kalacağız ya da bu devletin bir yüz yıl daha herkesi yönetmesine rıza göstereceğiz. Tercih sizin.

 

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir