Yalnız Kurt yalancı kurttur

Kurd24

Türk solu İttihatçı mıdır? İttihatçı olmadığına inandığım, kimi sol çevrelere haksızlık yapma pahasına, bu soruya benim cevabım evettir. İttihatçıların, Kemalistlerle ortaklaştığını ve bir ulus devlet kurduğunu biliyoruz. Türkiye Cumhuriyeti, bu ortaklığın ifadesi ve sonucu olarak şekillendi. Kemalist modernlik 1960 yılında iflasını açıklarken, İttihatçı, darbeci geleneğe yaslanıp ömrünü bir parça daha uzatmayı amaçlamaya başladı. Darbeci gelenek, esasen İttihatçı gelenektir ve bir yöntem olarak devlet ve toplum hayatına bir kez sızınca, bu virüsün salgın karakteri, devlet ve toplumun bütün yüzeylerine sirayet eder. Nitekim de öyle oldu. 1960’ı 1971 izledi onu 1980, 1980’i 1998 ve nihayet 2016 da kisve değişse bile gelenek sürdü ve İttihatçılar bu darbenin imkanlarını çok iyi kullanarak, siyasal İslamcı güçleri de konsolide etmeyi başardı.

Türkiye’de Kürt meselesinin izleri derinleştikçe, İttihatçılar da devlet içi mevzilenmeyi tahkim eder oldular. Günün sonunda ve son tahlilde, İttihatçılığın varlığı ve zemini gerçek mecrasını buldu ve tekrar görkemli güne döndü: İttihatçı çılgınlığın, kutup yıldızı “dünyanın kurmaya yemin ettiği müstakbel Kürt devletini” kurdurmamaktır. Onlara göre bütün dünya işini gücünü bırakmış, Kürtlere bir devlet kurmaya çalışıyor.

Bu büyük tehlikeyi önlemek de “Büyük Ortadoğu Projesinin” önüne geçmek de boyunlarının borcu. Beka siyaseti, bu borcun siyaset diline tahvil edilmesidir. Anti Emperyalist okuma ve söylemlerin giysisi de anti Kürt kararlılıktır. Devletin resmi siyaseti ve perspektifi hem böyledir hem de bunu söyler.

Aslında en yayın söylem de budur; altılı masanın Kürt meselesiyle arasına koyduğu mesafenin nedeni de budur. Siyasi iklime bu düşünce egemen olunca, haliyle hem egemenlerin düşüncesi oluyor hem de kendiliğinden egemen düşünce haline dönüşüveriyor.

Tabii bu durum “en alttakilerde de” yankı buluyor. Bu yankının en koca dilimi demokrasi uğruna Kürt meselesine tali bir mesele muamelesi yapmak oluyor. Oysa Türkiye demokrasisinin en büyük meselesi Kürt meselesidir. Türkiye demokrasisi Kürt meselesini merkeze almadan gerçek, hakiki bir demokrasiye asla ulaşamaz. Türkiye demokrasisi Kürt meselesini sırtlayamaz deniliyorsa, bu başka bir seviye olur. Ama bunu açıkça söylemek yerine, Kürtlere küçümseyerek bakmak, Kürt değerlerini, demokrasi dışı değerlermiş gibi ifade etmek, utangaç bir İttihatçılıktan başka bir şey değildir.

İttihatçıların en tahammül edemedikleri lokma, Kürtlerin bir hukuka kavuşma ihtimalidir. İttihatçılar Kürtleri hukuk zeminin de alt edemeyeceklerini gayet iyi biliyorlar. O nedenle de Türkiye sınırları dışında yaşayan Kürtlerin bile hukuksal varlığını hiç tereddüt etmeden küçümseyerek tartışmaya açmaktan çekinmiyorlar. Önce Aşiret diye küçümsediler, sonra ağalık düzeni diye alaya aldılar.

Bugünlerde “bölgesel yönetim” küçümsemelerinin filmini yapıyorlar. Öyle ki bazı “küçük bataryalar” senaryosunun İttihatçıların yazdığı, yönetmenliğini bizzat yine onların yaptığı ve kendi seçtikleri oyuncu kadrosuyla başlattıkları bu karalama kampanyasından Kürtleri sorumlu tutmaya çalışıyor.

Film de ya da dizide Kürtlerin hiçbir dahli yok ama yine onlar suçlanıyor. Üstelik bunu yapan ya da yapanlar, solculuk adına etrafa gülücükler dağıtan simalar. Bu bayların siyasi kapasitesi, İttihatçı devletin, Kürdistan Bölgesi yönetimiyle her ilişkilendiğinde bir taşla iki kuş vurmaya niyetlendiğini anlayıp anlamlandırmaya yetmiyor. Ne zaman Kürdistan Bölgesi yönetiminden bir yetkili Ankara’yı ziyaret etse, hemen aynı gün ya da ertesinde, mutlaka “Başur”da çarşı karışıyor. Bu baylar için de en kolay lokma elbette Kürdistan Bölgesi yönetimi oluyor. “Vurun abalıya” demek efendinin safında ve onun eliyle linç etmek demek olduğu unutuluyor.

Bütün Kürtlerin, yine bilinen tarihlerinin en değerli meyvesi, Kürdistan Bölgesi yönetimidir. Çünkü orada Kürtler federal bir devletin hukuk statüsü içinde ve korumasındadırlar. Buna engel olamayanlar, yalan ve iftiralar ile bu yapıyı itibarsızlaştırma korosunun başını çekiyorlar. Küçük bataryalar da işin cilası.

 

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir