Politika
Prof. Dr. Ümit Yazıcıoğlu
Prof. Dr. Ümit Yazıcıoğlu

Author

Cehalet: Sessiz karanlığın gürültülü yıkımı

Cehalet: Sessiz karanlığın gürültülü yıkımı
Cehalet: Sessiz karanlığın gürültülü yıkımı

Cehalet, çoğu zaman sadece bir bilginin eksikliği olarak görülür. Oysa çağımızın cehaleti, çok daha karmaşık ve tehlikeli bir yapıya sahiptir. Artık cehalet sadece bilmemekle sınırlı değildir; aynı zamanda öğrenmeyi reddetmek, bilgiye düşman olmak ve hakikate sistemli biçimde saldırmak biçiminde tezahür etmektedir. Eskiden cehalet susar, köşesinde otururdu. Şimdi ise bağırıyor, saldırıyor, linç ediyor. Sessiz karanlık, gürültülü bir yıkıma dönüşmüş durumda.

Dijital çağda cehalet, sadece bireysel bir eksiklik olmaktan çıkmış; örgütlü, dirençli ve saldırgan bir toplumsal tehdide dönüşmüştür. Sosyal medya platformlarında kendine yer bulan bu yeni cehalet türü, bilgiye karşı sistemli bir düşmanlık beslemekte; fikre değil, kişiye saldırmakta; tartışmayı değil, susturmayı tercih etmektedir. Özellikle Twitter (X) gibi hızlı akışlı ortamlarda; belgeyle konuşanlar, düşünce üretenler ya da deneyimlerini paylaşanlar, çoğu zaman linç edilmekte, odalardan atılmakta, hedef gösterilmektedir. Bu haliyle dijital cehalet, bireysel bir gaflet değil; bir tür dijital terörizmdir.

Cehaleti daha iyi anlayabilmek için onun karakteristik özelliklerine bakmak gerekir. Birincisi, cehalet eleştiriye tahammülsüzdür. Her eleştiriyi kişisel saldırı olarak algılar. İkincisi, bilgiye düşmandır. Kitap okuyanı küçümser, belge sunanı hor görür, bilimsel konuşanı itibarsızlaştırmaya çalışır. Üçüncüsü, her şeyi bildiğini sanır. Aslında bilgiden yoksundur ama bu yoksunluğunun farkında değildir. Bu, psikolojide Dunning-Kruger sendromu olarak bilinir. Dördüncüsü, komplo teorilerine tutunur. Gerçek verilerden çok dedikodu ve “bir abim anlattı” türü bilgilerle hareket eder. Beşincisi, tartışma yerine küfre başvurur. Argüman üretemediği için karşısındaki kişiyi etiketler, aşağılar. Altıncısı, gelişmeye kapalıdır. Yeni bir fikre, farklı bir bakış açısına ya da alışılmışın dışındaki bir yoruma kesinlikle tahammül göstermez. Yedincisi, otoriteye körü körüne bağlıdır. Güçlü kimse ona göre haklıdır. Kendi fikrini oluşturmak yerine başkasının fikrine sığınmayı tercih eder. Sekizincisi ve belki de en tehlikelisi, bu cehalet toplumu zehirleme gücüne sahiptir. Yalanı dolaşıma sokar, yanlış bilgileri doğru gibi sunar ve kamuoyunun zihinsel sağlığını tahrip eder.

Bu vasıflarıyla cehalet, sadece bireyin değil; toplumun da felaketidir. Bugün sosyal medyada bilgiyle konuşanları odalardan atanlar, belge gösterenlere hakaret edenler, düşünceye linç kültürüyle saldıranlar birer dijital teröristtir. Onlar hakikati değil, konumlarını; gerçeği değil, egolarını savunurlar. Onların amacı düşünmek değil, hakim olmak; anlamak değil, susturmaktır.

Bu nedenle cehaletle mücadele, yalnızca akademisyenlerin ya da eğitimcilerin görevi değildir. Bu, toplumun tamamını ilgilendiren bir bilinç seferberliğidir. Çünkü cehalet susmazsa, sesimizi boğar. Tepki verilmezse, hakikati ezer geçer. Normalleştirilirse, sonunda bize hükmetmeye başlar.

Cehaletle mücadele etmek, sadece kitap okumak ya da üniversiteye gitmekle olmaz. Bu mücadele, cesaret ister. Düşünceyi savunma cesareti, belgeye saygı duyma disiplini ve hakikate sadakatle mümkündür. Susmak, bu cehaletin ortaklığıdır. Tepkisiz kalmak, onun meşrulaşmasıdır. O yüzden cehaletle mücadele bir tercih değil, ahlaki bir zorunluluktur.

Unutmamak gerekir ki cehalet, yalnızca bireyin karanlığı değildir. O yayıldıkça toplumun tüm damarlarını tıkar. Karanlığı önlemek için sadece ışık yetmez. Işığı savunacak irade gerekir.

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.