Canan Doğan
Yazar
Kürt ulusunun direnişi ve temsilin ihaneti
Kürt ulusunun özgürlük, eşitlik ve adalet mücadelesi, Kürtlerin kendi kaderini tayin etme hakkı olarak tanımlanmalıdır. Bu, Kürt ulusunun onur tarihinin bir parçasıdır. Bu direniş, sömürgeciliğe, inkara, asimilasyona ve sistemli soykırıma karşı bir ulusun varoluş hakkıdır. Ancak bu ulusal mücadele, temsil krizinin gölgesinde yara alıyor. Bazı yapılar, Kürt ulusal fikrini savunmak yerine figürleri ilahlaştırıyor; halkın ruhunu taşımak yerine kişisel çıkarlarını, makam hırslarını ve aidiyet krizlerini dayatıyor. Kürt kimliğinin sembollerini giyip dolaşıyorlar, ama söyledikleri işgalcinin zihniyetini yansıtıyor ve dayattıkları da Kürt ulusunun teslim alınmasıdır.
Kürtler, yüzyıllardır fiziksel, dilsel, kültürel ve psikolojik bir yok etme politikasıyla karşı karşıyadır. Bu, sadece bedensel bir tasfiye değil, bir ulusun hafızasını, kimliğini ve ruhunu silmeye yönelik bir soykırımdır. Ne yazık ki, bu soykırım artık yalnızca dış düşmanlar tarafından değil, Kürt kimliğini bir kostüm gibi giyerek ulusu yanıltan yapılar eliyle de sürdürülüyor. Her gün karşımıza bambaşka bir persona ile çıkan bu yapılar, Kürt ulusal mücadelesinin önündeki en büyük tehlikedir. Fiziksel yıkımın yerini kültürel çöküş, psikolojik teslimiyet ve ulusal bilinçten uzaklaştırma alıyor. Bu, bir ulusun varoluşuna kasteden en sinsi tehdittir.
Sisyphus’un laneti ve kırılma umudu
Kürt ulusal mücadelesi, mitolojideki Sisyphus’un lanetine benziyor: Büyük bir taş tepeye yuvarlanıyor, ancak kalıcı zafer bir türlü gelmiyor. Bu döngü, yorgunluk ve umutsuzluk doğuruyor. Ancak Sisyphus’un lanetini kıracak güç, Kürt ulusunun bilinci ve iradesidir. Ulusal fikri merkeze alan, teslimiyeti reddeden bir mücadele, bu döngüyü kırarak kendi kaderini tayin etme yolunu açacaktır.
Doğru ile Gerçek’in kostümü gaspı
Doğru ile Gerçek, halkı aydınlatmak için yola çıkar. Nehir kenarında dinlenirken Yalan ile Yanlış, onların kıyafetlerini çalar ve halkın önüne geçer. Kürt kimliğinin sembollerini giyip dolaşıyorlar, ama söyledikleri işgalcinin zihniyetini yansıtır. Halk, tanıdık kıyafetleri görünce alkışlar, ama alkışlanan hakikat değil, yalandır. Bugün bazı yapılar, Kürt kimliğini bir maske gibi kullanıyor; nutukları, işgalci zihniyetin bir yansımasıdır.
Fikre sadakat, figüre değil
Kürt ulusal fikri, bir mitoloji değil, bir ulus gerçeğidir. Kendi kaderini tayin hakkı, dilini, kimliğini ve toprağını savunma iradesi, şahıslarla özdeşleştirilemez. Temsilciler gelip geçicidir; kalıcı olan, ulusun direniş ruhudur. Fikri savunmak, temsilcileri sorgulamakla çelişmez; aksine, davaya sadakatin gereğidir. Kutsal olan kişi değil, ilkedir. Hakikat, bir yapının ya da grubun tekelinde değildir. Yeni figürleri ilahlaştırmak, ulusun umudunu çalmaktır.
Kürt siyasetinin rotası: Fikrin merkezinde durmak
Kürt siyaseti, kimlikten öte bilinç, sorumluluk ve tarihsel miras meselesidir. Ulus adına konuşan her yapı, ulusal fikri temsil etme sınavından geçmelidir. Kürdistan milliyetçili , yönsüzlük değil, hakikatten sapmadan fikrin merkezinde durmaktır. Bu duruş, uzlaşmacılık değil, ilke ve vicdanla şekillenir. Kürt kimliğini bir kostüm gibi giyip işgalcinin dilini konuşanlar, ulusun davasına değil, kendi hırslarına hizmet eder. Bu, soykırımın başka bir biçimidir.
Fikri savunmak, ulusu savunmaktır
Kürt ulusu, yüzyıllardır fiziksel, zihinsel ve kültürel bir direnişin içindedir. Bugün mücadele, sadece dış düşmanla değil, içteki yozlaşma ve çıkar tehdidiyle de karşı karşıyadır. Soru net: Fikri mi savunacağız, figürü mü? Cevap açıktır: Fikir merkezdedir. Bir gün Doğru ile Gerçek, ulusun ruhuna geri döner. Yalan ile Yanlış, ne kadar süslü kıyafet giyerse giysin, hakikatin karşısında erir. Kürt ulusunun direnişi, bu hakikatin ışığında zafere ulaşacaktır.
*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.