Bir taksi yolculuğunda keşfedilen ortak kader: Eritre ve Kürt mücadeleleri

Bir taksi yolculuğunda keşfedilen ortak kader: Eritre ve Kürt mücadeleleri
Bir taksi yolculuğunda keşfedilen ortak kader: Eritre ve Kürt mücadeleleri

Geçen gün, sıradan bir taksi yolculuğu, hayatımın en ilham verici sohbetlerinden birine dönüştü. Acil yetişmem gereken bir toplantı için bir taksi çağırdım ve direksiyonda bir kadın vardı. Kaldığım şehirde kadın şoförlerin çokluğu beni her zaman mutlu etmiştir. Genellikle taksi şoförleri günlük sohbetler yerine siyaset ve kültür üzerine konuşur, ama bu seferki deneyim bambaşka bir pencere açtı ve içime inanç doldurdu.

Nereli olduğumu sordu; “Kürdüm, Kürdistanlıyım.” dedim ve Kürt milletinin tarihini ve bağımsızlık mücadelesini kısaca anlattım. O da gülümseyerek, “Ben de Eritreliyim.” dedi. Eritre’nin özgürlük hikayesini dinlerken, aslında onun bana anlatmak istediği şeyin, Kürtler ile Eritrelilerin acılarının ne kadar paralel olduğuydu. İtalya, İngiltere ve bir dönem Osmanlı (Türkiye) sömürgesi olmuş; daha sonra Etiyopya’nın ilhakıyla 30 yıl süren bir silahlı mücadele vermişler. Bağımsızlığı kazandıklarında, ulusal kurtuluşun öncüsü olmuşlar.

Konuşma ilerledikçe, başardıkları için onlarla gurur duydum ama içinde bulunduğumuz durumdan dolayı bir umutsuzluk ve öfkeye kapıldım. Beni en çok öfkelendiren şey, Eritre’nin yaklaşık 6 milyon nüfusla bağımsızlığı kazanabilmesi, oysa Kürtlerin 60 milyonluk bir millet olarak hala dört parçada sömürgeci devletler tarafından sistematik olarak asimilasyon ve entegrasyon politikalarına tabi tutulmasıydı. Bu duygularımı onunla paylaştım ve o, elimi tutarak gerçek bir içtenlik ve samimiyetle, “Unutma, bir gün Kürtler de bağımsız bir ülke olacak. Asla umudunu kaybetme.” dedi. Bu karşılaşma, milletimizin ortak kaderini hatırlattı ve bu yazıyı kaleme alma motivasyonumu verdi.

Eritre’nin bağımsızlık mücadelesi, 1952’de Birleşmiş Milletler’in (BM) Eritre’yi Etiyopya’ya bağlamasıyla siyasi olarak başlamış, 1961’de ise Eritre Kurtuluş Cephesi’nin silahlı direnişiyle yeni bir evreye geçmiş. 1991’de fiilen zaferle sonuçlanan bu 30 yıllık destan, tahmini 200 bin kayıpla özgürlüğü getirmiş. Bu mücadele, sömürgecilik mirasıyla başlar: Osmanlı’dan İtalya’ya, oradan İngiltere’ye ve nihayet Etiyopya federasyonuna. 1952’de BM'nin Eritre’yi Etiyopya’ya bağlaması, dil ve bayrak yasaklarıyla birlikte milliyetçi direnişi tetikledi. Eritre Halk Kurtuluş Cephesi (EPLF), birlik ve kendine yeterlilik ilkesiyle savaşı yönetti; kadınlar ön saflarda yer aldı, cephede tank sürdü ve yeraltı hastaneleri kurdu.

Kürt mücadelesiyle Eritre’nin hikayesi arasında çarpıcı benzerlikler var. Eritre, sömürgecilik sonrası Etiyopya tarafından ilhak edilerek egemenliğini kaybetti, Kürdistan ise Türkiye, İran, Irak ve Suriye arasında bölünerek benzer bir egemenlik kaybı yaşadı. Her iki halk da uzun süren silahlı mücadelelerde kararlılık, özgürlük tutkusu ve korkusuzluk gösterdi. Kadınların rolü özellikle dikkat çekicidir; Eritre’de kadın savaşçılar erkeklerle eşit eğitim aldı, yasalarla eşitlik sağlandı ve ulusal kimliğin inşasında kilit rol oynadı. Benzer şekilde, Kürt kadınları da dağlarda ve şehirlerde mücadele ederek dünyaya ilham verdi. Örnek olarak Leyla Qasım ve Margaret George  gibi kadın öncüler, Kürt özgürlük hareketinin simge isimleri oldu ve cesaretleriyle genç nesillere ilham verdi.

Uluslararası arena ise her iki halkı da zaman zaman yalnız bıraktı; Eritre, Sovyetler ve ABD oyunlarına rağmen zafer kazanmışken, Kürtler anti-Kürd politikaların ve bölünmüşlük koşullarının yüküyle hala mücadele ediyor.

Farklılıklar da var: Eritre tam bağımsızlık elde etti ve sınırlarını güvence altına aldı. Kürt mücadelesi ise dört parçada sömürgeci devletlerin politikaları ve temsiliyet sorunları nedeniyle asimilasyon ve entegrasyona tabi tutuluyor. Ancak Eritre’den çıkarılacak dersler çok: Birlik, fedakarlık ve ekonomik dayanışma, özgürlüğe giden yolu kısaltır. Eritreliler, diaspora olarak maaşlarının bir kısmını ülkeye göndererek kalkınmayı desteklemiş. Kürt diasporası da benzer şekilde, Kürdistan’ın farklı bölgelerindeki eğitim, sağlık ve kültürel projelere katkı sağlayarak ulusal mücadelenin ekonomik temelini güçlendirebilir. Ancak bu potansiyelin tam anlamıyla hayata geçmesi için Kürt diasporasının partizanlıktan uzak, daha organize ve kurumsal bir yapıya kavuşması gerekiyor. Ortak hedefler etrafında birleşen, şeffaf ve güvenilir kurumlar aracılığıyla diaspora, Kürdistan’ın yeniden inşası ve ulusal bilincin güçlenmesi için daha etkili bir rol oynayabilir.

O taksi şoförü kadının sözleri hala kulaklarımda: “Bir gün mutlaka.. Evet, Eritre gibi, Kürtler de ulusal mücadele ve kararlılıkla özgürlüğe ulaşacaktır."

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.