K24 RÖPORTAJ - Prof. Dr. Keyman: Pazar günü 3 ihtimal var

Prof. Dr. Fuat Keyman 24 Haziran seçimlerinde “gri alan” olarak tanımladığı değişken oyların kilit rol oynayacağını belirtti.
Muhalefetin Kürt sorununa ilişkin yaklaşımını değerlendiren Prof. Dr. Keyman, “Kürt sorununun çözümünde muhalefetin de elinin güçlü olduğunu düşünüyorum” dedi.
K24’ün soruları ve Prof. Dr. Keyman’ın verdiği yanıtlar...
Bu zamana kadarki seçimlerde sosyolojik bir tespit vardı. Çeperdeki taşra AKP’ye, kıyı kesimler CHP’ye, Kürt illeri ağırlık olarak HDP’ye oy verirdi. Bu seçimde bu sosyolojinin değişimini öngörüyor musunuz?
Esasında Türkiye’deki seçimlerin tarihine baktığımız zaman, hem seçmenlerin birikimi temelinde, hem de sizin söylediğiniz gibi sosyoloji temelinde 3 büyük kümeye ayrılabiliyor. Batı’ya gidince laik orta sınıfın olduğu, ortada muhafazakarlar ve milliyetçiler, bir de Güneydoğu ve Doğu’nun bir kısmında Kürtler’in yaşadığı bir coğrafya. Fakat her kümenin içinde kemikleşmiş oylar kadar, endişeli muhafazakarlar, modernler ve Kürtler var ve bu kesim değişkenlik gösterebiliyor. Ve böyle baktığımız zaman bir “gri alan” dediğimiz kemikleşmiş oyların dışında olan bir alan var.
İttifaklar içindeki partilerin yüzde 10 barajından kurtulması durumunda bu gri kesimin önemli olduğunu gördük ve bu önem ilk başta Cumhur İttifakı’na karşı, CHP, SP ve İYİ Parti’nin kurduğu millet ittifakı ile ortaya çıktı. Ve baktığımız zaman parlamento seçimlerinde Cumhur İttifakı’nı zorlayacak bir ittifak oldu. Tabii HDP’nin yüzde 10 barajını aştığını varsaydığımız zaman. Bu durumda kilit aktör kemikleşmiş seçmen değil, değişken oylara sahip seçmen olarak ortaya çıkıyor.
Farklı araştırma şirketleri bu bahsettiğimiz kararsız oyları dağıttıklarında, parlamento seçimleri ile başkanlık seçimleri arasında farklı tabloların ortaya çıktığını söylüyor. Ve bazı kesimler bu farklılığın sistemin işlemesi yönünde engel teşkil edebileceğini öngörüyorlar. Siz aynı öngörüyü paylaşıyor musunuz?
Bu farklılığı bir kriz yaratımı olarak gördüğümüz kadar denge denetleme mekanizmalarının güçlenmesi olarak da görebiliriz. Çünkü önerilen başkanlık sistemi bugün artık rahatlıkla söyleyebiliyoruz ki; Türkiye halkı, AK Parti seçmeni dahil olmak üzere bu sistemi içine sindiremiyor.
Bu seçimde muhalefetin parlamentoyu kazanması illa ki krize yol açmayabilir. Cumhurbaşkanı kim olacaksa onunla parlamentoyu uzlaşmaya da götürebilir. Ama çok kutuplaşmış siyasal bir yapı olduğu için tabi doğal olarak ilk önce kriz olasılığı ortaya çıkıyor.
PARLAMENTER SİSTEM
Muhalefet partileri parlamentonun güçlenmesinde hemfikir gibi. Ama bu konuda da radikal söylemlerden kaçınıyorlar. Net bir yol haritaları yok. Sizce muhalefetin yarı başkanlık sistemi gibi bir sistemde uzlaşması öngörülebilir mi?
Şu an bunu bilmiyoruz ama muhalefet partilerinin söylediklerine inanmak durumundayız. Yani “denge denetleme mekanizmaları, yargının bağımsızlığı, yerel yönetimlerin güçlü olması ve eşit vatandaşlığın olduğu bir sistem olarak güçlendirmek istiyoruz” diyorlarsa bizimde buna inanmamız lazım. Var olana geri dönmek değil de onu reforme etmek. Fakat daha reel bir politika olarak görürsek örneğin Sayın İnce birkaç televizyon programında arka arkaya bu ittifak içinde görüş ayrılıklarının olduğu ve en azından evet parlamenter sisteme geri döneceğiz ama 2 yıllık bir sürece ihtiyaç duyulduğunu belirtti.
Bana göre 3 tane olasılık var. 1- Cumhur İttifakı ve Erdoğan kazanıyor. 2- Erdoğan başkanlığı kazanır muhalefet ise parlamentoyu kazanır. 3. ihtimal ise muhalefet hem parlamentoyu hem de başkanlığı kazanır. Eğer bu seçeneklerden 2 ve 3 ortaya çıkarsa parlamentonun denge ve denetleme mekanizmalarının bu bağlamda önemi artacaktır. 3. Senaryo olursa yani muhalefet hem parlamentoyu hem de başkanlığı kazanırsa bence ondan sonra Türkiye’deki tartışma bir eğer başkanlık istemine kalınıcaksa tabi ki parlamento sistemini reform edilmiş şekilde geri dönülecektir.
Eğer Sayın Erdoğan başkanlık sistemine gitmeseydi yapılan araştırmalar şunu gösteriyor ki AK Parti ya tek başına ya da bir koalisyonun güçlü ortağı olarak Türkiye’yi uzun yıllar yönetecekti. Esasında bu ilginç tartışmalardan biri böylesi bir olasılık varken başkanlığı tercih ederek niye AK Parti’yi de köşeye sıkıştırmış oldu. Şu ortaya çıkıyor yani parlamenter sisteme dönülse AK Parti’nin oyları diğer ittifaklardan daha fazla. Parlamenter sisteme dönmek Millet İttifakı’nın seçimi kazanması anlamına gelmiyor çünkü burada 3 parti var ve Millet İttifakı’nın kazanmasının da en önemli kilit noktası HDP’nin barajı aşmasıdır.
Kürt sorunu üzerine biraz konuşacak olursak, yine partilerin vaatleri ve söylemleri var. Bunların arasında en dikkat çekicisi Saadet Partisi ve Temel Karamollaoğlu’nun söylemleri. Daha önce biliyoruz ki Urfa ve Mardin gibi yerlerde SP azımsanamayacak bir potansiyele sahipti. Tekrar güçlenmesini öngörüyor musunuz bölgede?
SP’nin Millet İttifakı içinde yer alması, ilkeler temelinde birleşelim diyerek önemli bir açılımda bulunması, başta Temel Bey’in söylemlerinden hareketle Kürt sorununun çözümü kadar denge denetlemenin güçlenmesi ile ilgili çok önemli söylemleri. Son olarak da Türkiye’nin nasıl daha iyi olabileceği üzerine feragat edebilecek bir lider olması pozisyonu ile SP oylarının 7 Haziran seçimlerine oranla artabileceğini düşünüyorum. Kürt sorununun çözüm önerisinin Temel Bey’den gelmesi önemliydi. Bu da muhafazakar kesimin oylarını arttırabilir.
HDP’NİN BARAJI GEÇMESİ
HDP’den behsedersek hem adaylar hem söylemler itibariyle sola doğru kayma sözkonusu. Sizce bu durum AK Parti ve HDP’den rahatsız olan muhafazakar kesimin tercihini nasıl etkiler?
HDP hakkında çok net konuşamıyoruz. Çünkü 7 Haziran seçimlerinden bu yana hem PKK tarafından rehin alınması hem de Türkiye’deki teröre karşı mücadele ve aşırı güvenlikçi yapının rehin almasıyla çok sıkışmış ve bir türlü manevrasını yapamayan bir partiydi. Buna karşın 15 Temmuz’da Kürt vatandaşların “hayır” demesi ve Türkiye’nin yanında yer alması bir olasılıktı ama Yenikapı ruhu ne HDP ne AK Parti tarafından kullanılamadı. HDP çok zarar gördü ve iki taraftan da rehin alındı.
HDP, devlet tarafından güvenlikçi yaklaşım ile PKK’nın Hendek politikası arasında sıkıştı. Bu süreçte HDP’nin adayları, üyeleri, başkanlarından ziyade HDP’nin barajı aşmasının Türkiye’nin yararına olacağı temelinde bir HDP’den konuşuyoruz.
O yüzden de Türkiye’nin farklı kesimleri diyorlar ki önemli olan bu seçimlerde HDP’den ziyade Millet İttifakı’nın performansıdır. Ama HDP’nin baraj altında kalması Cumhur İttifakı’na katkı sağlayacağı için, şimdi HDP’nin Kürt sorunu, Irak-Suriye politikası bölgesel sorunu gibi tartışmalar bir kenara bırakıldı. Bu tartışmalar seçim sonrası devam edecektir. HDP, Türkiye halklarının HDP’yi barajın üstünde tutmak amacıyla “oydaşmaya” gitmesi ile yüzde 10 barajını aşıyor gibi görünüyor. AK Parti de şuanda kendi oylarını artırmak yerine HDP’yi baraj altı bırakmak üzerine oynuyor.
MUHALEFET, SURİYE VE IRAK
HDP Sözcüsü Ayhan Bilgen bir televizyon programındaki konuşmasında muhalefet partilerine ilişkin şunu söyledi: “1 milyon oy verin 6 milyon olarak geri alın. İkinci turda HDP, İnce ve Akşener’i destekleyecektir.” Aynı fikirde misiniz? Kürtler İnce veya Akşener’i destekler mi?
Millet ittifakı HDP’nin yüzde 10 barajını aşmasını sağlarsa HDP açısından bir etik durum, ahlaki özne olma ile ilgili bir durum ortaya çıkacaktır. Öteki taraftan cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci tura kalırsa, Sayın Cumhurbaşkanı’nın hamlelerinden birisi Millet İttifakını çözme temelinde olacaktır. Ya da HDP ile işbirliğine gitme temelinde olacaktır. O yüzden de ikinci tura kalma ve parlamentoyu muhalefetin kazanması durumunda HDP kilit parti konumdadır. Ama HDP-muhalefet ilişkisinin daha olası olduğunu görüyorum. Ve bunun da nedeni Millet İttifakı’nı SP’nin yaptığı Kürt açılımından daha çok Millet İttifakı’nın Suriye ve Irak ile ilgili yaptığı açıklamalardır.
Eğer Kürt sorunun çözümüne dönülecekse bu Suriye’den başlanarak olacaktır. Muhalefet de bu açıdan çok önemli mesajlar verdi. Esad’la konuşmaktan tutun “Suriye ve Irak’ın geleceğinde belli bir bütünsellik içinde tüm aktörleri konuşabiliriz” gibi. Yani son dönemlerde Fırat Kalkanı, arkasından Afrin ve Minbic, buralarda muhalefet ben bunlara destek veririm ama ben bunu daha iyi yaparım diyor. Daha iyi yaparım demek Rusya ile Amerika ve Avrupa arasında denge tutarak yaparım demek. Bu açıdan ben Kürt sorununun çözümünde muhalefetin de elinin güçlü olduğunu düşünüyorum.
TÜRK - KÜRT İŞBİRLİĞİ
Söylediğiniz şey acaba Kürdistan Bölgesi için de geçerli mi? Çünkü bağımsızlık referandumuna kadar olan süreçte daha öncelere nazaran ekonomik ve siyasi anlamda iyi ilişkiler gözleniyordu. İktidarın değişmesi ile beraber bu iyi ilişkilerde süreklilik sağlanır mı? Yoksa bir değişim sözkonusu olur mu?
Bence sürekliliği sağlayacaktır. Ben o mesajların dolaylı yolla verildiğini düşünüyorum. O yüzden referandum döneminde ilişkiler biraz olumsuzluğa doğru gitmişti. Fakat son dönemlere baktığımızda bir U dönüşü oldu. Biraz normalleşmeye doğru gidiyor.
Aynı şekilde Suriye için de bir geçiş yönetimi olacaksa burada Esad faktörü olacaksa, ama aynı zamanda son dönemlerde tartışılan Suriye anayasası temelinde bir bölgesel otonomi, ilkesel bütünlük içinde, oradaki Kürt aktörlerin konumları noktasında olumlu düşünüyorum. Suriye’nin çözümünde bölgesel anlamda Türkiye ve Kürtler işbirliğine gidilecektir. Ve burada da Kuzey Irak noktasında da son dönemlerde yaşanan kırılma ve ardından normalleşen süreç bu şekilde devam edecektir diye düşünüyorum.
Peki tekrar iç siyasete dönecek olursak, seçimlerde bir dip dalgadan söz diliyor. Siz bunu öngörüyor musunuz? Ya da gerçekleşirse eğer ne yönde gerçekleşir?
Burada çok kararsızım. Anket sonuçlarına baktığınız zaman +2, -2’dir her zaman. Yani AK Parti kaybetse dahi küçük farklar ile kaybedecektir. Kazanması veya kaybetmesinin de küçük marjlarda olabileceği ortaya çıkıyor. Fakat küresel anlamda sosyolojik gelişmelere baktığımız zaman görüyoruz ki, dip dalga da olabilir. Olursa eğer tamamen Cumhur İttifakı’nın ve Erdoğan’ın oylarının çok düşmesi temelinde olacaktır. Diğer türlü olmayacaktır. Yüzde 60’lık, 58’li, 55’lik sonuçlar bence biraz şüpheli bile karşılanabilir. Ama yüzde 40, 38 alınırsa bu bir dip dalga olarak algılanacaktır.
Eğer ittifak olmasaydı bu dip dalga dağılacaktı. Şimdi dağılmayıp iki kümeye gidince belki de Millet İttifakı’na olması gerekenden daha fazla bir oy olarak yansıyacaktır.
FUAT KEYMAN / PORTRE
Fuat Keyman 1958 yılında Ankara'da doğdu. Lisans ve yükseklisans eğitimini Orta Doğu Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü'nde tamamlayan Keyman doktorasını Kanada'da Carleton University'de yaptı. Doktora sonrası çalışmalarını Harvard Üniversitesi ve Wellsley College´da sürdürdü. “Çözüm Süreci”nde 63 kişilik Akil İnsanlar Heyeti’nde yer aldı.
Türkiye'de ve yurtdışında yayımlanmış çok sayıda kitap ve makale çalışması bulunan Keyman'ın başlıca kitapları şunlar: İç içe Çatışmalar: Türkiye'de Milliyetçilik, Türkiye'nin Yeniden-İnşası: Küreselleşme, Alternatif Moderniteler, Demokrasi; Değişen Dünyada Türk Siyaseti; Küreselleşen Dünyada Vatandaşlık: Avrupa Soruları, Türkiye Deneyimleri; Küreselleşme, Devlet, Kimlik/Farklılık; Küreselleşme, Avrupalılaşma ve Türkiye'de Vatandaşlık; Türkiye'nin İyi Yönetimi; Değişen Dünya, Dönüşen Türkiye.
Fuat Keyman, Kanadalı Cara Murphy ile evli olup Ariana Esma ve William Nazif Keyman adında iki çocuğu var.