DOSYA - Kimliksizlik kıskacında Suriyeli mülteciler: Göç içinde göç…
Suriye'de yaşanan çatışmalardan kaçarak İstanbul’a sığınan mültecilerin yaşadığı mağduriyetler bitmek bilmiyor: En başta da kimliksizlik sorunu…

Cesim İlhan /İSTANBUL - Suriye'de yaşanan çatışmalardan kaçarak İstanbul’a sığınan mültecilerin yaşadığı mağduriyetler bitmek bilmiyor: En başta da kimliksizlik sorunu…
Geçtiğimiz yıl İstanbul'da bulunan Suriyeli mültecilerin kayıtlı oldukları illere gönderilmesi, kaydı bulunmayanların sınır dışı edilmesine yönelik alınan karardan sonra mülteciler zor günler yaşıyor.
Suriye’de 2011 yılında başlayan iç savaşla birlikte çatışma ve şiddetten kaçan mülteciler, iş bulma umuduyla İstanbul’un birçok semtine sığınmak zorunda kaldı.
İstanbul Valiliği, kentte geçici koruma kapsamında olmayan, kimliği bulunmayan ve başka bir ilde kaydı olan Suriyeli mültecilerin 20 Ağustos 2019'a kadar İstanbul'dan gitmeleri yönünde karar almıştı. Bir yılı aşkın süredir İstanbul’a Suriyeli mülteci alınmıyor. Valiliğin bu kararıyla birlikte İstanbul’da kaydı olmayan kayıtlı oldukları illere gönderilmesiyle ikinci bir göç yaşadıklarını belirten mülteciler, kimlik sahibi olmak istiyorlar.
İstanbul’a sığınan mültecilere verilmesi öngörülen ‘Geçici Koruma Kimlik Kartı’nın kendilerine verilmediğini belirten Suriyeli mülteciler, bunun birçok mağduriyete sebep olduğunu ifade ediyor.
Öte yandan İstanbul’da başta kimlik sorunu olmak üzere, ekonomi, barınma ve birçok sosyal sorun yaşayan Suriyeli mültecilerin kaderi gibi ortak hayalleri de aynı. Onlar, bir an önce ülkelerinde savaşın bitmesini ve kendi yurtlarına dönmeyi istiyor.
Ayrıca, Suriyeli çok sayıda aile, düzensiz kimlik dağılımından dolayı farklı şehirlere dağılmış durumda.
Türkiye İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nden aldığımız bilgiye göre; Suriyeli mülteciler için yapılan ‘aile birleşimi’ uygulaması İstanbul için şimdilik durdurulmuş durumda.
Uygulamaya göre, Suriyeli bir ailenin yarısı İstanbul’da yarısı da bir başka kentte yaşıyorsa tüm aile hangi şehirde yaşamak istediğini bildirecek ve bir sonraki kayıt döneminde ya da oturum süresinin yenilenmesinde de bu istek üzerine aile birleşimi yapılacaktı. Bununla ilgili hem bakanlığın hem de göç idaresi genel müdürlüğünün çalışması var. Çalışma sadece İstanbul ve Ankara için geçerli olacaktı ancak geçtiğimiz mart ayında Türkiye’nin sınırlarını açmasıyla birlikte çıkan mülteci krizi ve İstanbul’da mülteci sayısının oldukça fazla olması nedeniyle bu çalışmanın şimdilik durdurulduğu öğrenildi.

“AİLEMİZ DAĞILDI, HER BİRİMİZ AYRI YERDEYİZ”
Suriye’nin Rakka kentinden göç eden Muhammed Miskan (30) Urfa’da oturum hakkı almış. Anne ve 4 kardeşine de İstanbul’da oturum verilmiş.
Muhammed Miskan, İstanbul Okmeydanı’nda yaşayan anne ve kardeşlerinin yanına gelmek zorunda kaldığını ifade ederek, “Düzensiz kimlik dağılımından dolayı ailemiz parçalanmış. Ayrıca bizim gibi çok sayıda aile böyle dağınık… Babam yok, annem ve kardeşlerime İstanbul’dan bana da Urfa’dan oturum vermişler. Ben yanlarına gelmek zorunda kaldım ve her an gözaltına alınıp tekrar Urfa’ya gönderilme korkusuyla yaşıyorum. Madem devlet bizi kabul etti, o zaman sorunlarımızı da halletsin. Urfa’da iş yok, burada sürekli iş bulamıyorum. Annem hasta, kardeşlerim küçük ve çalışamıyorlar. Onlara bakmak zorundayım. Ailemiz bu şekilde dağılmış. Ben orada tek başıma küçük bir eve 600 TL kira ödüyordum, annem ve kardeşlerim de burada 1200 TL kira ödüyorlar. Bana da İstanbul’da oturum kartı verilmesini istiyorum” şeklinde konuştu.
ÇALIŞMA İZİNLERİ VAR AMA SİGORTASIZ ÇALIŞTIRILIYORLAR
Ayrıca kayıtlı oldukları şehirlerde işsizlik oranı fazla olduğu için, yaşadıkları ekonomik sıkıntılar sonrası iş bulma umuduyla İstanbul’a giden bazı mülteciler de burada düşük ücretle sigortasız çalıştırılmaktan şikâyetçi.
Türkiye Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’ndan aldığımız bilgiye göre ise, geçici koruma ya da mülteci kimliğine sahip her mültecinin çalıştığı iş yerinde sigortasının yatırılması gerekiyor.
Kimlik aynı zamanda çalışma izni yerine de kullanılabiliyor. Ancak görüştüğümüz hiçbir mültecinin sigortası yatırılmıyor.
“Geçici Koruma Sağlanan Yabancıların Çalışma İzinlerine Dair Yönetmelik”in yürürlüğe konulması; Türkiye Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın 4/1/2016 tarihli ve 31 sayılı yazısı üzerine, 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanununun 91 inci maddesi ile Geçici Koruma Yönetmeliğinin 29’uncu maddesine göre, Bakanlar Kurulu’nca 11/1/2016 tarihinde kararlaştırıldı.
Bakanlığın kararında, sigortalılık hizmet akdine dayandığından Suriyeli mülteci konumundaki işçinin, çalışma izni olmasa bile çalıştığı işverenin yanında yaptığı işten dolayı sigortalı yapılması yasal zorunluluk.
Bir işçiyi çalışma izni olmadan çalıştırmanın cezası ayrı, o işçiyi sigortasız çalıştırmanın cezası ise ayrı. Çalışma izni olmaksızın çalıştırılan Suriyeli işçiye 2014 yılı için 759 TL idari para cezası veriliyor. Çalışma izni bulunmayan Suriyeli işçiyi çalıştıran işveren veya işveren vekillerine, her bir Suriyeli işçi için yine 2014 yılında 7 bin 612 TL idari para cezası uygulanıyor. Ayrıca çalışma izni olmaksızın, yabancı işçi çalıştırma fiillerinin tekrarı halinde idari para cezaları bir kat artırılarak uygulanıyor. Yani bu defa işverene 15 bin 224 TL idari para cezası veriliyor.
Türkiye’de Suriyeli göçmenlere Ocak 2016'dan beri çalışma izni veriliyor. Göç İdaresi’nin verilerine göre, İstanbul’da çalışma izni olan Suriyelilerin sayısı 25 bin civarında. Ancak yüz binlerce Suriyeli İstanbul’da özellikle deri, tekstil, kundura, inşaat ve komilik gibi iş kollarında kayıt dışı çalışıyor.
“KİMLİĞİ OLMAYAN MÜLTECİYE EV DE YOK”
İstanbul’da yaşayan Suriyeli mültecilerin, daha ağır işleri yapmalarına ve işyerinde daha uzun süre kalmalarına rağmen en düşük ücreti aldıkları biliniyor.
Bunun için Suriyeli mülteciler kimlik sorunlarının hallolmasıyla birlikte devlet kontrolünde kendilerine iş verilmesini istiyorlar. İş verenlerin emeklerinin karşılığını ödemediklerini ifade eden mülteciler, yaşanan durumun önüne geçilmesi için kayıt dışı çalışmayı önleyici tedbirlerin alınması gerektiğini söylüyor.
Suriyeli işçilerin verdiği bilgiye göre, günlük çalışma süreleri 11 ile 16 saat arasında değişiyor. Ortalama çalışma süreleri ise günlük 12,4 saat.
Çoğu Suriyeli mülteci, Türkiye’deki 2 bin 324 lira 70 kuruş asgari ücretin altında çalıştırılıyor. Alabildikleri en yüksek maaş 2 bin 800 TL. Bununla birlikte 1200 TL ve altında çalışanlar da var. Ayrıca bu ücretlere 3-4 saatlik mesailer de ekleniyor.
Öte yandan ücretlerinin ödenmemesi Suriyeli işçilerin yaşadığı en önemli sorunlar arasında yer alırken, kayıt dışı çalışan işçiler, işveren tarafından bir sorun yaşadıklarında hangi makama şikâyette bulunacaklarını, haklarını nerede arayacaklarını bilemediklerini söylüyor.
Kimliği olmayanlar ise, kimliği olanlar kadar şanslı değil. Çünkü İstanbul’da kimliği olmayan mülteciler iş bulamıyor, devletin yardımlarından faydalanamıyor, çocukları okula gidemiyor. Hasta olanlar hastanelerde kabul edilmiyor, eczanelerden ilaç alamıyor. Sosyal yardımlardan mahrum kalıyor. Hatta bazılarına kiralık ev bile verilmiyor.
İstanbul Yedikule Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim Araştırma Hastanesi idaresinden konuştuğumuz yetkili de mültecilik kimliği olmayan Suriyelilerin muayene ve tedavi edilmediğini doğruladı.
Yetkili, kayıtlı olmayan mültecilerden ücret alındığını, sadece acil servislerde kabul edildiklerini söyledi.
Öte yandan kimliği olmayan Suriyeli mültecilerin sağlık hizmetlerinin ücret karşılığı yapılması yaşamlarını daha da güçleştiriyor. İkametleri oturdukları ilde değilse sağlık hizmetlerinden faydalanmaları da ücretli oluyor. Sırf bu yüzden hastanelerde tedavi olamayan çok sayıda yaşlı ve çocuk hasta ile engelli mülteci bulunuyor.
Ekim 2011’de Türkiye İçişleri Bakanlığı’nın aldığı kararla Suriyeli sığınmacılara “geçici koruma statüsü” verildi. Buna göre kamp dışında yaşayan kişilerin bulundukları illerde kayıt yaptırmaları halinde sağlık ve ilaca erişim ücretsiz olacaktı. Bunun için İstanbul’da yaşayan mülteciler bu şehirde oturma iznini almak istiyorlar.
“ÖDEME YAPMADAN TABURCU ETMEDİLER”
Suriye'nin Halep kentine bağlı Azez ilçesinden olan Fevaz Hüseyin de bu mağduriyeti yaşayan mültecilerden… Kocaeli’nde kaydı olan fakat İstanbul’da yaşayan Fevaz Hüseyin, sağlık hizmetleri konusunda ciddi sorunların yaşandığını söylüyor.
Kocaeli iline ait oturum aldıklarını ifade eden Fevaz Hüseyin, iş bulma umuduyla eşi ve 2 çocuğunu alıp İstanbul Okmeydanı’nda bir gecekonduya yerleşiyor. Fevaz Hüseyin, eşinin doğumunda başlarından geçenleri şöyle anlattı:
“Yakın zamanda hamile olan eşimin gece saatlerinde sancısı başladı. İlçedeki araştırma hastanesine (Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi) götürdük. Eşim burada doğum yaptı. İki gün hastanede kaldıktan sonra, çıkmamız için vezneye gitmem gerektiğini söylediler. Vezneye gittim, 5 bin TL ücret ödemem gerektiğini, aksi durumda hastamızın taburcu edilmeyeceğini söylediler. Ben de param olmadığını söyledim. Sonra kimliğimin fotoğrafını çektiler, eşimin kimliği olmadığı için ondan da parmak izi aldılar ve bu şekilde hastaneden çıkabildik. Aradan 2 gün geçtikten sonra gidip bin 500 TL’yi ödedim, diğerini de takside bağladılar. Ben İstanbul’dan oturum almak istiyorum. Kocaeli’nde iş yok, çalışmak için buraya geldik.”
KİMLİKSİZLİK KORKUSUYLA EZİDİ OLMAK…
Ayrıca 5, 6 hatta 7 yıldır İstanbul’da yaşayan bazı mültecilerin de henüz kimliklerinin olmadığı ortaya çıktı.
Rojava’nın Afrin kentinden olan Ezidi Kürtlerinden Ahmed Hasan Ose (27), 7 yıldır İstanbul’un Esenyurt ilçesinde yaşadığını ve mültecilik kimliğinin olmadığını söylüyor.
Göç İdaresi’ne başvuruda bulunmasına rağmen yıllardır “Mülteci Koruma Kimlik Kartı" alamadıklarını belirten Ahmed Hasan Ose, şunları söyledi:
“7 yıldır İstanbul’da yaşıyorum ama henüz kimlik alamadım. Göç İdaresi’ne her gittiğimde haftalar ve aylar sonrasına erteliyorlar ve tam 7 yıl oldu. Eğer bana mültecilik kimliği verilmezse günün birinde gözaltına alınırsam beni direk olarak Suriye’ye gönderirler. Orda da Suriye ve Rojava’da bulunan DAİŞ, El Nusra, El Kaide gibi radikal örgütlere teslim edilme tehlikesi var. Biz Ezidi olduğumuz için bizi direk öldürürler. Ayrıca rejim bizi asker olarak alacak. Bundan dolayı İstanbul Göç İdaresi bize burada mültecilik kimliklerini vermesi lazım ki bizim oturma iznimiz olsun. Bir Ezidi olarak İstanbul kimliğimin olmaması korkusuyla yaşıyorum.”
Geçtiğimiz yıl çok sayıda kişi oturma izni olmadığı gerekçesiyle İstanbul’da gözaltına alınarak sınır dışı edilmiş. Bunlardan bazıları El Nusra’nın olduğu İdlib ve sonradan DAİŞ’ten kurtarılan ancak halen saldırıların yaşandığı Rakka ve Deyr ez-Zor’a gönderilmiş.

KİMLİĞİ OLMASINA RAĞMEN SINIR DIŞI EDİLDİ
Halit Kurdi’nin kimlik hikâyesi diğer Suriyeli mültecilerinkinden farklı… Okmeydanı’nda yaşayan evli ve üç çocuk babası Halit Kurdi (32) Geçici Koruma Kimlik Belgesi olmasına rağmen, geçtiğimiz yıl İstanbul Valiliği'nin Suriyeli mültecilerin geri gönderilmesi kararı sonucu sınır dışı edilerek İdlib’e gönderildi.
Suriye’nin Halep kentinden olan Halit Kurdi’nin eşi Seher Eyşe, can güvenliğinden endişe duyduğu eşinden bir yıldır haber alamadığını söylüyor.
Seher Eyşe, en son geçen yıl İdlib’e götürülürken eşinden haber aldığını, o günden sonra bir daha kendisiyle görüşemediğini anlattı.
AF ÖRGÜTÜNDEN ÇAĞRI
Sınır dışı edilen Suriyeli mültecilerle ilgili açıklama yapan Uluslararası Af Örgütü, Türkiye’ye, mültecileri, hayatlarının ve özgürlüklerinin risk altına gireceği bir yere geri göndermeye son verme çağrısında bulunmuştu.
Uluslararası Af Örgütü en son 2019’da, Türkiye’nin dört bir yanında yüzlerce Suriyeli mültecinin alıkonulduğunu, gözaltına alındığını ve istemedikleri halde Suriye’ye sınır dışı edildiği raporunda, Türkiye yetkililerini, sınır dışı edilen herkesin Türkiye’ye güvenli bir biçimde tekrar giriş yapmasına izin vermeye ve temel hizmetlere erişimlerini sağlamaya çağırmıştı.
“KİMLİK YOKSA YARDIM DA YOK”
İstanbul’da oturumu olmayan mültecilerin sağlık ve eğitim hizmetlerinden mahrum kaldıkları gibi, Kızılay ve kaymakamlıkların mülteciler için ayırdığı sosyal yardımlardan da faydalanamıyorlar.
İstanbul Sultanbeyli Kızılay Şubesi’nden aldığımız bilgiye göre, İstanbul’da yaşayıp mültecilik kimliği olmayan Suriyeli göçmenlere sosyal yardımlar yapılmıyor.
Suriyeli Dernekler Platformu Başkanı Mehdi Davut, İstanbul Göç İdaresi tarafından kimlik verilmeyen mültecilerin her an sınır dışı edilme ya da başka illere gönderilme korkusu yaşadıklarını, bu sıkıntıyı en çok Ezidilerin yaşadığını ifade ederek, “Çünkü Ezdilerin gönderileceği bölgelerde bazı radikal silahlı gruplar var ve bunların Ezidilere yönelik yaklaşımları belli. Onun için sınır dışı edilme korkusu hep var” dedi.
İstanbul’da bulunan Suriyeli mültecilerin kimlik sorunu yaşadıklarını ifade eden Davut, şunları söyledi:
“Göç İdaresi devletin yeni bir kuruluşudur. 2018 yılından önce karakollar Suriyeli mültecilere kimlik veriyordu. Her ilçede bir karakol var ve bunlar hepsi kimlik verebilme yetkisine sahipti. 2018 yılından sonra, Göç İdaresi kimlik vermeye başladı. Ama şu an her ilçede bir Göç İdaresi merkezi yok. İstanbul’da sadece iki ilçede Göç İdaresi var(Sultanbey ve Kumkapı). Göç İdaresi, karakollarda yapılan kimlik işlerini devralınca işlemleri yapmakta yetersiz kaldı. Çünkü Göç İdaresi’ne ait ofisler az ama Suriyelilerin kimlik talebi çok. Bir de yetersizlikten ziyade İstanbul Valisi geçen yıl Suriyeli mültecileri almama kararı aldı ve şimdi İstanbul’da bulunan göçmenlerle yetinebileceğini açıkladı. Aslında birçok yerde mülteci sorunu yaşanıyor ama insanlar en çok İstanbul’u tercih ettikleri için en büyük sorun İstanbul’da. Tabi ki bunun en büyük sebebi de iş bulamamaktan kaynaklanıyor.”
Davut, “İstanbul’da kimliği olmayan Suriyeli mülteciler sadece eğitim ve sağlık değil, devlette hiçbir işlem yapamaz. Elektrik aboneliği açamaz, devletten yardım alamaz. Şu an çok acil bir sağlık sorunu olmadığı sürece hiç kimseye kimlik verilmiyor. Bundan dolayı kimlikle ilgili ciddi sorunlar yaşanıyor” şeklinde konuştu.

“MÜLTECİLERİN VERESİYE DEFTERİ OLDUKÇA KABARIK”
Yeni tip coronavirüs (Covid-19) sürecinde yaşanan ekonomi kriz, iş yerlerinin kapatılmasıyla çok sayıda mülteci İstanbul’da aylarca işsiz kaldığını söylüyor. İşsiz kalan mülteciler, ev ihtiyaçlarını mahalledeki bakkala borç yazdırmak zorunda kaldı.
Okmeydanı’nda bakkal işleten Suriyeli Ali Dimo, 4 yıldır burada yaşıyor.
Ali Dimo, salgın süreciyle birlikte mahallede yaşayan birçok Suriyeli mültecinin başta ekmek olmak üzere günlük ihtiyaçlarını bakkalın veresiye defterine yazdırdıklarını ifade ederek şunları söyledi:
“4 yıldır İstanbul’dayım, daha önce 3 yıl Antep’te kaldım. Müşterilerimin hepsi Suriyelidir. Çoğu kişi veresiye alıyor, deftere yazdırıyor. Çünkü mültecilerin çoğunun işi yok. Veresiye yazdırmak karşılıklı güvene dayalı gerçekleştiği için çek veya senet imzalama durumu olmuyor, zaten mültecilerin bunları yapacak durumları da yok. Bu nedenle 2 bin, 3 bin lira veresiye yazdırıp, borcunu ödemeyenlerin sayısı çok fazla. Çoğunun ekmek alacakları paraları bile yok. Ben coronavirüsten önce çok kişiye veresiye veriyordum ama artık ben de dayanamıyorum çünkü ben de aldıklarımın karşılığını ödeyemiyorum. Ben de ürünleri şirketlerden alıyorum ay sonunda paralarını vermediğim için şirketler artık bir şey getirmiyorlar bana. Haliyle bakkalın veresiye defteri oldukça kabardı.”

“YİYECEK EKMEĞİMİZ YOKTU, YATAĞIMIZI SATTIK”
Abdulrahman (24) ve Ferhad Şeyho (19) isimli kardeşler, Halep’ten İstanbul’a göç etmişler.
Okmeydanı’da eski bir binanın giriş katında rutubetli bir dairede yaşayan kardeşlere 6 yıldır mültecilik kimliği verilmiyor. Her başvuruda Ankara, İzmir ya da başka şehirlere gitmeleri isteniyor.
İki kardeş kimlik çıkarmak için Türkiye İçişleri Bakanlığı Nüfus Müdürlüğü’ne başvurmalarına rağmen kendilerine sadece noter tasdikli yeni kimlik için müracaat istek belgesi ve nüfus belgesinin verildiğini bunun sağlık, eğitim, yardım ve sosyal güvenceli bir iş başvurusu için yeterli olmadığını söylüyor.
Ferhad Şeyho, “İstanbul’da ara sıra iş bulma imkânımız oluyor ama diğer şehirlerde iş yok nasıl gidelim oralara? Kimliğimiz olmadığı için sürekli bir işimiz olmuyor ve devlet dairelerinde işlemlerimiz yapılmıyor. 800 TL kira ödüyoruz. Coronavirüsten dolayı yasakların olduğu 4 ay boyunca hiç çalışamadık” dedi.
Abdulrahman Şeyho ise, “Buraya ilk geldiğimizde evdeki eşyaları eskiciden aldık. Ama şu an hiçbir şeyimiz kalmadı. Parasızlıktan yiyecek ekmeğimiz olmadığı için eskimiş yatağımızı satmak zorunda kaldık” dedi.

TÜRKİYE SINIRLARI AÇMIŞTI
Şubat ayında İdlib’de Suriye rejiminin saldırısında 36 Türk askerinin hayatını kaybetmesinin ardından ilk olarak AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik bir açıklama yapmış ve “Mültecileri daha fazla tutacak durumda değiliz” demişti. Bunun üzerine Yunanistan ile Türkiye arasındaki Pazarkule Sınır Kapısı’nın açıldığı duyurulmuş ve binlerce mülteci 28 Şubat’tan itibaren Edirne’ye gitmişti.
Mart ortasına kadar Edirne’deki bekleyişlerini sürdüren mültecilerin çoğu, Yunanistan’ın sınırlarını kapatması üzerine İstanbul’a ve yaşadıkları diğer şehirlere döndü.

BÜTÜN EŞYALARINI SATTI AMA SINIRI GEÇEMEDİ
Avrupa’ya gitme hayalini kuran Selahaddin Mamo (44) ve Muhammed El-Omer (29) de o mültecilerden.
Suriye’deki savaştan dolayı 9 yıl önce ailesiyle birlikte Antep’e yerleşen Selahaddin Mamo, burada 4 yıl kaldı. Antep’te Suriyelilere yönelik linç girişiminden sonra Selahaddin Mamo, 4 çocuğunu ve eşini alıp Tekirdağ’a göç etti. Burada 5 yıl boyunca kendisine ve ailesine bir düzen kuran Mamo, Türkiye’nin 28 Şubat’ta mülteciler için sınır kapılarını açacağını açıklamasıyla birlikte binlerce mülteci gibi Avrupa’ya gitme hayaliyle düzenini bozup bütün ev eşyalarını satarak ailesiyle birlikte Tekirdağ’daki Pazarkule Sınır Kapısı’na gitti. Günlerce sınırda bekleyen Mamo ve ailesi, Yunanistan tarafından Avrupa’ya geçme izni verilmeyince çareyi kaçak yoldan geçmekte aradı.
Meriç Nehri’nden Yunanistan tarafına geçmek için insan kaçakçılarına 1400 dolar ödediğini söyleyen Selahaddin Mamo yaşadıklarını şöyle anlattı:
“Halepliyim. Suriye’de savaş başladıktan sonra 9 yıl önce ben eşim ve 3 kızımla beraber buraya geldik. Önce Antep’e yerleştik, sonra Tekirdağ’a göç etmek zorunda kaldık. Göç içinde göç yaşadık anlayacağınız. Bir ev kiralayarak ayda 600 TL ödüyorduk. 5 yıl boyunca bu dairede kaldık. Ben de inşaatta çalışıyordum, çoğu zaman da iş bulamıyordum. Çocuklarım orda okula gidiyor. Tekirdağ’a ait mültecilik kimliğini de almıştık. Sonra Türkiye Avrupa’ya gideceği yolları açacağını açıklayınca biz de sevindik, ailemle Almanya’ya gitmek için hazırlandık. Kesin gideceğimizi düşündüğümüz için evde bulunan bütün eşyaları sattık. Pazarkule Sınır Kapısı’na geldik günlerce burada bekledik. Yunanistan izin vermeyince Meriç Nehri’nde insanları götüren kaçakçılarla konuştum. Onlar bizi Yunanistan sınırına geçireceklerine söz verdiler. 1400 dolar aldılar benden. Nehrin kenarında bizi alacaklarını söylediler ama gittiler bir daha gelmediler. Başka paramız kalmayınca biz de geri dönmek zorunda kaldık. Önce İstanbul’a sonra tekrar Tekirdağ’a gittik. İnsanların yardımıyla orada başka bir ev kiraladık, evde hiç eşya yok. Şu an ailem Tekirdağ’da ben de İstanbul’da ara ara iş bulup çalışıyorum, onlara para gönderiyorum.”

“EL NUSRA’DAN KAÇTI, KAÇAKÇILARIN TUZAĞINA DÜŞTÜ”
Halepli Selahaddin Mamo’nun yaşadığı dramın aynısını İdlibli Muhammed El-Omer de yaşamış.
İki yıl önce Suriye’nin İdlib kentinden El Kaide ve El Nusra gibi radikal örgütlerin kendisini zorla silah altına almak istemesinden dolayı çareyi kaçmakta bulan Muhammed El-Omer Tekirdağ’a yerleşiyor.
İdlib’den yola çıkan El-Omer Tekirdağ’daki umut yolculuğu hakkında şunları söyledi:
“Savaştan dolayı iki kardeşim 5 yıl önce Türkiye’ye geldi. Annem yaşlı olduğu için gelemedim ben ve eşim İdlib’de kalmak zorunda kaldık. 2 yıl önce çok sayıda El Kaide ve El Nusra mensubu İdlib’e girdi. Rusya ve Suriye rejimi hem örgüt mensuplarının olduğu yerleri hem de sivillerin yaşadı bölgeleri bombalıyorlardı. Bir yandan Rusya ile rejimin bombardımanı bir yandan da örgütün beni zorla silah altına alıp savaşa götürmek istemesi yüzünden çareyi kaçmakta buldum. Örgüt mensupları ‘Gelin bize katılın’ demiyorlardı. ‘Bize katılmaya mecbursunuz’ şeklinde dayatıyorlardı. Annem ‘Yaşlı olduğum için bana bir şey yapamazlar siz kaçın’ dedi. Ben ve eşim İdlib’den yola çıktık, önce İzmit’e geldik. Orada iki ay kaldık. Sonra göç idaresi bizi Tekirdağ’a gönderdi. 2 yıl orda kaldık. İdlib’de çiftçilik yapıyordum, Tekirdağ’da inşaatta çalışıyordum. Babam ölmüş, annem İdlib’de, bir kardeşim Urfa’da bir kardeşim de Hatay’da yaşıyor. Savaş ailemizi dağıttı.”
Türkiye’nin sınırları açtığını duyurması üzerine eşiyle birlikte Tekirdağ’dan Edirne’ye yola çıkan Muhammed El-Omer, yaşadıklarını şöyle anlattı:
“Eşimle sınırlar açılırsa Hollanda ya da Almanya’ya gideceğimizi konuşuyorduk. Sonra yolların açıldığı sevinciyle düzenimizi bozduk, bütün eşyaları satarak Avrupa’ya gitmek için yola çıktık ve sınıra geldik. 6 gün orada bekledik. Yunanistan kapıları açmadı. Kaçakçılar bizi götüreceğini söylediler. Eşimin bilezikleri vardı, sattık. Kaçakçılara1300 dolar verdim ama bizi kandırdılar. Paramız boşa gitti. Dönmek zorunda kaldık. İdlib’de Nusra’dan kaçtık, Türkiye’deki insan kaçakçılarına yakalandık. Ben artık Tekirdağ’a gitmedim şimdi Esenyurt Yeni Mahalle’de bir dairede kalıyoruz. 800 TL kira ödüyorum. Ay sonu geldi kirayı vermem lazım ama paramız yok, iş arıyorum. Üstünde yatacak sünger bir yatak ve birkaç mutfak eşyasından başka hiçbir şeyimiz yok.”
.jpg)
MÜLTECİLERİN YENİ KİMLİK ARAYIŞI
Öte yandan Avrupa’ya gidebilme umuduyla soluğu Edirne sınırında alan mültecilerin, Yunanistan kapılarını açmayınca, botlarla sınırı geçmek için insan kaçakçılarına para kaptırdığı biliniyor.
Sınırı geçemeyen Suriyeli mülteciler, daha zor bir hayatın içine girdi. Kürt kentlerinde ve Türkiye’nin birçok yerinde Avrupa'ya gitme umuduyla başta ev eşyaları olmak üzere her şeyini satıp paraya çeviren mülteciler, Yunanistan’ın engeline takılınca hayal kırıklığı yaşayarak geri dönmek zorunda kaldı. Daha önce başka kentlerde oturum alan çok sayıda Suriyeli mülteci, iş bulmak için İstanbul’a yerleşerek yeni bir hayatın peşine düştü. Evlerini kapatmış, eşyalarını satmış, paralarını kaçakçılara kaptırmış olan mülteciler, zor bir hayata döndüklerini mart ayında başlayan coronavirüs salgını sürecinde daha da zora girdiklerini söylüyor. Salgın sürecinde başlayan yasaklar ve İstanbul’da çok sayıda iş yerinin kapanmasıyla işsizlik ve yeni kimlik arayışı mültecileri çok daha zorlu koşullara itti.
POLEMİKLERE KURBAN EDİLİYORLAR
Türkiye’nin kapıları açması, Yunanistan’ın sınırları kapatması ve Avrupa Birliği’nin (AB) Atina’ya destek vermesi üzerine açıklama yapan Uluslararası Mülteci Hakları Derneği, mültecilerin hiçbir şekilde herhangi bir siyasi gerilimin kurbanı olmaması gerektiğini vurgulamıştı.
Nitekim o zaman mültecilerin sınıra yığılması üzerine Türkiye, Yunanistan ve AB arasında polemiğe sebep olmuştu.
29 Şubat’ta Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Ne dedik aylar önce ‘Böyle giderse kapıları açmak zorunda kalacağız’. İnanmadılar. Biz dün ne yaptık? Kapıları açtık, bu sabah itibariyle 18 bin oldu. Bugün herhalde 25 bin, 30 bini bulabilir. Biz bu kapıları bundan sonraki süreçte de kapatmayacağız ve bu devam edecek” demişti.
Ardından Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis yaptığı açıklamada, “Yunanistan sınırları Avrupa'nın dış sınırıdır. Onları koruyacağız. Bir kez daha Yunanistan'a giriş yapmaya çalışmayın. Geri döneceksiniz. Dayanışma içindeyiz, yüz binlercesine barınma imkânı sağladık. Ancak verdiğimiz mesaj da çok açık. Yunanistan'a yasa dışı yollardan gelmeyin. Bunu denemeyin” ifadelerini kullanmıştı.
Ayrıca Türkiye'nin sınırını açması sonrası Yunanistan'ın mültecilerin geçişlerini engellemesine destek veren AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, "Bu sınır sadece bir Yunan sınırı değil, burası aynı zamanda Avrupa sınırı" demişti.
Yunanistan'a teşekkür eden Leyen, Türkiye'yi işaret ederek "Avrupa'nın dayanışmasını sınamak isteyenler hayal kırıklığına uğrayacaklar. Dayanışmamız üstün gelecektir" açıklamasını yapmıştı.
AB Konseyi Başkanı Charles Michel de Yunanistan'ın sınırdaki göçmenlere yönelik tavrına destek vererek, “Yaptığınız Yunanistan için önemli. Bu Avrupa Birliği'nin geleceği için de belirleyici. Yunanistan’ın Avrupa sınırlarını korumasını destekliyoruz. Sahadaki durumu yakından takip ediyoruz” ifadesini kullanmıştı.