Hatimoğulları: Türkiye, Kürt meselesini demokratik yöntemle çözerse ayağındaki prangadan kurtulur

"Bugün Rojava modeli, Suriye'de kendi rengini ortaya koyabilecek bir model olma yolunda hızla ilerliyor."

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, PKK lideri Abdullah Öcalan ile görüşülmeden barış sürecinde daha fazla yol alınamayacağının herkes tarafından bilindiğini belirtirken, “Kürt sorununu barışçıl ve demokratik yöntemle çözmüş olan bir Türkiye, uluslararası diplomaside, ticarette, her anlamda ayağındaki prangadan kurtulmuş bir Türkiye de olacaktır.” dedi.

Tülay Hatimoğulları, Orta Doğu'daki gelişmeler ve bu gelişmelerin Kürt meselesinin çözümüne dair yürütülen sürece etkisini, iktidarın bu süreçte muhalefet üzerindeki baskısı, süreç içerisinde atılması gereken adımlara ilişkin MA’ya açıklamalarda bulundu. 

Şam yönetimi ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasındaki müzakerelerin sağlıklı bir şekilde ilerlemesi ve demokratik bir Suriye'nin inşa edilmesi konusunda somut adımlar atılması temennisinde bulunan Hatimoğulları, “Bugün Rojava modeli, Suriye'de kendi rengini ortaya koyabilecek bir model olma yolunda hızla ilerliyor.” değerlendirmesinde bulundu. 

“Türkiye 102 yıllık devlet tarihi boyunca Kürt sorununa güvenlik ekseninde yaklaştı. Türkiye resmî ideolojisi, Kürtleri ve Alevileri bir tehdit olarak gördü. Türkiye'nin bu stratejik akıldan vazgeçmesi gerekmektedir.” diyen Hatimoğulları’na göre bugün Kürt sorunu ne Türkiye'de ne Suriye'de ne Irak'ta ne de İran'da bir güvenlik meselesi değildir. Kürt sorunu bir kimlik meselesidir, toplumsal bir meseledir, siyasi ve iktisadi boyutu olan bir meseledir. Türkiye'nin sürdürdüğü bu yaklaşım, Türkiye'nin Orta Doğu siyasetini ve dış politikasını da negatif etkilemektedir.

“Komisyonun İmralı'ya gidip Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile görüşme yapma talebiniz de var. Bu görüşme neden bu kadar önemli?” sorusuna Hatimoğulları, şu yanıtı verdi:

“Komisyonun gitme ihtimali güçlenmiş gibi görünüyor. Umarız bu görüşme gerçekleşir. Sayın Öcalan sürecin bu aşamaya kadar getirilmesinde çok önemli bir rol ve misyon üstlendi. Kürt halkının ve bölge halklarının hakikaten çok önemsediği bir baş aktör. Halkların Kürt sorununun çözümünde baş aktör olarak gördüğü bir lider. Kendisiyle görüşülmeden bu süreçte yol alınamayacağını herkes biliyor. Dolayısıyla bunu kendi örgütü istiyor, Türk-Kürt halkı istiyor, demokrasi güçleri istiyor. Görüşmenin gerçekleşmesi durumunda Öcalan'ın bu sürece sunacağı çok önemli katkıları olacağını düşünüyoruz.”

Tülay Hatimoğulları, “muhalefete yönelik operasyonların süreci sabote ettiğini ve toplumsal desteğin daha güçlü bir şekilde yansımasını engellediğini dolayısıyla bu antidemokratik uygulamaların bir an önce durması” gerektiğini savundu.

Selahattin Demirtaş’a yönelik soruyu da yanıtlayan Hatimoğulları, şu ifadeleri kullandı: 

“AİHM kararına göre sevgili Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş'ın cezaevinde tutuldukları her saat AİHM kararlarını ihlal etmektir. Üçüncü kez AİHM karar alıyor ve bu karar yine uygulanmıyor. Normal şartlarda sevgili Figen Yüksekdağ'ın, Selahattin Demirtaş'ın ve bütün Kobani Kumpas davasında tutuklu bulunan arkadaşlarımız an itibariyle serbest olmalılar. Bu karar artık kesinleşmiştir. Bu kararın hayata geçmemesi, bu kararı hayata geçirmemek suç işlemek demektir. Dolayısıyla Bahçeli'nin de altını çizdiği gibi bu karar acilen hayata geçmeli. Kürt hareketi üzerine düşeni yaptı. Ama iktidar ve devlet üzerine düşeni yapmıyor, adım atmıyor. Demokratikleşmeden bahsedilen bir süreçte televizyonlara kayyım atıyor. İnfaz yakmalar devam ediyor. Sincan Cezaevinde 32 seneyi doldurmuş, 33'üncü senesine girmiş mahpuslar var. Hasta mahpuslar konusunda adım atılmıyor. Bunlar kabul edebileceğimiz şeyler değil.”

İktidarın hala süreci bir “terör” meselesi ve ülkeyi “terörden” arındırma süreci olarak gördüğüne işaret eden Hatimoğulları, “Algı değişmediği sürece, bahsettiğimiz gibi gerçek bir barış ve demokratikleşme sürecinden söz etmek o kadar kolay olmaz. İktidarın ve devletin atması gereken adım, Kürt sorununu bir güvenlik meselesi olarak görmekten vazgeçmek ve eşit yurttaşlık meselesi olarak görmek olmalıdır.” diye konuştu. 

CHP başta olmak üzere bütün muhalefet partilerinin hem Kürt meselesinin çözümüne ilişkin hem Türkiye'nin demokratikleşmesine ilişkin güçlü bir programla ortaya çıkmaları gerektiği kanaatinde olduklarını belirten Tülay Hatimoğulları, sözlerini şöyle sürdürdü:

“CHP bu süreçte yaşadığı bütün baskılara rağmen komisyonda yer aldı. ‘İktidar bizim masadan kalkmamızı istiyor. Komisyondan çekilmemizi istiyorlar. Bunu asla yapmayacağız. Kalacağız burada’ dediler. Bu çok kıymetli. Barış ve demokratikleşme süreci, salt bir siyasi partinin dar manada çıkarlarına hapsedeceği bir süreç değil. Bütün partiler bu süreci partiler üstü görmek zorunda. 

Ayrıca sosyalistlere de şöyle seslenmek isterim: bu sürecin ve barışın toplumsallaşması için, demokratik zeminde mücadeleyi daha güçlü bir yelpazede yürütebilmek için birbirimize ihtiyacımız var. Bugün Türkiye'de sendikal mücadelenin, emek hareketinin, kadın hareketinin, doğa ve yaşam savunucularının ve bütün demokrasi güçlerinin ortak zeminde buluştuğu bir mücadele hattına ihtiyacımız var. Daha fazla yan yana durmalı, dayanışmayı ve örgütlü mücadelemizi büyütmeliyiz. Eleştiriler de değerlendirmeler de hepsi baş göz üstüne. Bazı eleştiri ve değerlendirmelerin de bizleri diri tuttuğunu ifade etmeliyim.”

Türkiye'nin dış politikasını dizayn ederken Kürt meselesine yaklaşımının çok önemli bir turnusol görevi gördüğünü söyleyen Hatimoğulları, “O yüzden hep söyledik/söylüyoruz; Kürt sorununu barışçıl ve demokratik yöntemle çözmüş olan bir Türkiye, uluslararası diplomaside, ticarette, her anlamda ayağındaki prangadan kurtulmuş bir Türkiye de olacaktır. Türkiye'nin Kürt sorununu çözmesi lazım. Türkiye'nin özellikle Suriye'deki gelişmelere bağlı olarak Rusya'yla kurduğu ilişkiler bu sonuçları doğurdu.” dedi.

 
Fly Erbil Advertisment