"Kürt meselesi, Cumhuriyet'in kurucu hukuk sözleşmesinin eksik bırakılmış yanıdır"

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, "Eğer Cumhuriyet bir toplumsal sözleşme ise bu sözleşmenin en temel eksikliklerinden birisi Kürt kardeşlerimize burada yer verilmemiş olmasıdır. Kürt meselesi, Cumhuriyet'in kurucu hukuk sözleşmesinin eksik bırakılmış yanıdır ve mutlaka tamamlanmalıdır.” dedi.

Tülay Hatimoğulları, TBMM Genel Kurulundaki bütçe görüşmelerinde açıklamalarda bulundu. 

Sözlerine cezaevinde bulunan Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş, Leyla Güven ve Ayşe Gökkan şahsında bütün siyasi tutukluları anarak başlayan Hatimoğulları, "Dünya bir belirsizlik çağı yaşıyor. Adeta araftayız. 20'inci yüzyılın düzeni çöktü ama yenisi kurulamadı. Belirsizlik çağı eşitsizlikler, iklim krizi, yoksulluk, yolsuzluk, cinsiyetçilik, kutuplaştırma, şiddet her yere yayılıyor. Bu kızılca kıyametin içinde de dünya ölçeğinde silahlanma yoğun bir şekilde artıyor." diye konuştu.

Cumhuriyetin yalnızca bir yönetim biçimi değil, ortak ve kamusal yaşamı koruma iradesiyle müştereklerin ortak bileşkesi olduğunu kaydeden Hatimoğulları, şu sözleri sarf etti:

"Eğer Cumhuriyet bir toplumsal sözleşme ise bu sözleşmenin en temel eksikliklerinden birisi Kürt kardeşlerimize burada yer verilmemiş olmasıdır. Kürt meselesi Cumhuriyet'in kurucu hukuk sözleşmesinin eksik bırakılmış yanıdır ve mutlaka tamamlanmalıdır. Türkiye çoğulculuğu asla bir tehdit ve tehlike olarak görmemelidir. Farklı halklardan ve inançlardan 72 milletten insan olarak bizler Türkiye coğrafyasının her birimiz bir zenginliği, her birimiz kıymetlisiniz. Buradan hareket edilmelidir ve Cumhuriyet ikinci yüzyılında bütün bu zenginlikleri sahiplenen bir yerde durmalıdır." 

Abdullah Öcalan'ın "Bu süreç Kürtlerin Cumhuriyete hukuk yoluyla katılımını sağlama ve demokratik Cumhuriyeti en geniş toplumsal birliktelikle inşa etme sürecidir." sözlerini hatırlatan Hatimoğulları, DEM Parti'nin asgari demokratik programını şöyle özetledi:

"Barış ve demokratik çözümün sağlanması. Bu ülke artık çatışma düzeninin yükünü taşımak istemiyor. Barış bu toprakların en insani talebidir, hayata geçmelidir. Kürt sorununun demokratik çözümü, halkların ve özgürlüklerin anayasal güvenceye kavuşması hepimizin ortak çıkarınadır. İkincisi demokratik cumhuriyet ve eşit yurttaşlık. Türkiye'nin ihtiyacı, çatışma, kutuplaşma ve ayrımcılık değil. Eşit yurttaşlık hakkının anayasal güvence altına alınmasıdır. Üçüncüsü toplumsal cinsiyet eşitliği ve özgürlükçü yaşamdır. Kadınların, LGBT+'ların, gençlerin, çocukların yaşam haklarını ve özgürlüklerini yok sayan bir bütçe, hiçbir politika demokratik olamaz. Toplumsal cinsiyet özgür ve demokratik yaşamın kuruluş ilkesi olmalıdır. Dördüncüsü adil bölüşüm ve emekçi odaklı ekonomidir.

Emekçiler yoksullaşırken sermayeyi koruyan her bütçe toplumsal adaletsizliği daha da derinleştirir. Çözüm çok açık ve çok net. Üretenlerin söz ve karar sahibi olduğu emek, eşitlik, adalet odaklı bir ekonomi. Beşincisi ekolojik yaşam ve iklim adaletidir. Türkiye'nin doğası, toprağı suyu, ormanları, beton ve rant politikalarıyla yok ediliyor. Özellikle AKP iktidarı hem Türkiye'nin varlıklarını, hem bütçesini yandaşa peşkeş çekiyor. Bunun için en acımasız yöntemler kullanılıyor. Doğayı koruyan, iklim adaletini esas alan, enerji ve tarım politikalarını, ekolojik dengeyi gözeterek yeniden kuran bir yaklaşım zorunludur, mecburidir. Altıncısı yerelden başlayan demokratik dönüşümdür. Belediyelere kayyım atayan, belediye başkanlarını ve eş başkanlarını tutuklayan, yerel inisiyatifi bastıran, yereli yok sayan, yurttaşın seçme ve seçilme hakkını fiilen elinden alan uygulamalardan derhal vazgeçilmelidir. Kayyım 21. yüzyılda bu iktidarın kendi eliyle alnına yapıştırdığı bir utanç vesikasıdır. Yerel demokrasi, yerinden yönetim, halkın katılımını merkezine alan bir toplumsal dönüşüm şarttır. Güçlendirilmiş yerel yönetimler olmadan kentlerimiz nefes alamaz, yerel demokrasi asla bahsedilemez."

"Gereklilikleri yerine getirdi ve geçmiş dönem deneyimleriyle kıyasladığımızda atılmış en somut adımların bu dönem atıldığının altını çizmemiz lazım.” değerlendirmesini yapan Hatimoğulları, “Dolayısıyla burada hem devlet, hem muhalefet, hem iktidar, herkes bu süreci çok doğru bir şekilde okumalı, çok doğru bir şekilde değerlendirmelidir. Her kim ki bunu araçsallaştırmaya kalkışırsa kendi kaybeder, Türkiye'ye de ciddi anlamda kaybettirir. Bu yasalar hukuk, hukuka dayalı barış yasası ve demokratik entegrasyon yasaları. Bu yasaların bir an önce çıkması lazım. Bu yasa asla bir pazarlık konusu değil. Bunlar sürecin doğası gereği olması gereken, yapılması gereken şeylerdir." ifadelerini kullandı.