Barış Olmadan Demokrasi Olmaz

Kurd24

Democratic Progress Institute (DPI), Ankara'da "Zor Dönemlerde Diyalogu Canlı Tutmak" başlıklı bir yuvarlak masa toplantısı düzenledi. Farklı siyasi eğilimleri temsil eden çok sayıda kişinin katıldığı toplantıda üç konuşmacı vardı: İnsani Diyalog İçin Merkez'den David Gorman, Kuzey İrlanda Ofisi Siyaset Birimi Eski Direktörü Sir Bill Jeffrey ve İrlanda Cumhuriyeti Dışişleri Eski Bakanı Dermot Ahern. Sahada uzun yıllarını geçirmiş olan bu üç uzmandan Gorman'dan Filipinler, Jeffrey ve Ahern'den ise İrlanda tecrübelerini dinleme fırsatı bulduk.

 Bazıları bu tür çalışmaları "akıntıya karşı kürek çekmek"olarak değerlendirebilir. Politik sertleşmenin yükseldiği bir ortamda "diyalog" temalı bir etkinliğin kimseye herhangi bir faydasının  dokunmayacağını söyleyebilir.

Tam aksi kanıdayım. Bana göre, tam da bu zor zamanlarda böylesi toplantılara duyulan ihtiyaç artıyor. Zira bu toplantılar sayesinde geçmişin bir muhasebesini çıkarılıyor. Hataların nerelerden kaynaklandığına bakılıyor.  Barışa varamamakla nelerin kaçırıldığının üzerinde duruluyor. Devam edegelen sorunun çözümü için gerekli mekanizmalar masaya yatırılıyor. Çıkış yolları aranıyor. Siyasi aktörlere çatışmanın dışındaki alternatifler hatırlatılıyor. Kulaklara kar suyu kaçırılıyor.

Bunlar az buz kazanımlar değildir. Dilin çatallaştığı ve siyasi çözümden söz etmenin güçleştiği dönemlerde konuşmak ve konuşma ortamı yaratmak başlı başına önem taşır. Dolayısıyla böylesi faaliyetlere burun kıvırmak değil, bunları inatla sürdürmek ve sayılarını artırmak gerekir.

 Kapıları açık tutmak

 Her bir problemin kendine has bir çözüm gerektirdiği doğrudur. Lakin bütün çözümlerin ortaklaştığı noktaların olduğu da bir o kadar doğrudur. Jeffrey,  bir sürecin arzu edildiği şekilde nihayete ermesi için -genel olarak-beş hususa dikkat edilmesi gerektiğini belirtti:

 

  • Siyasi liderlik
  • Stratejik sabır
  • Doğru zamanlama
  • Kapsayıcı bir anlaşma
  • Toplumsal destek

Akamete uğrayan ve şiddetin yeniden baş gösterdiği süreçlerde, düşük düzeyde olsa bile bir iletişimin varlığı hayatidir. Bu sebeple şartlar ne kadar kötü olursa olsun, taraflar bütün köprüleri tamamen atmamalıdır. Kapıların açık/aralık tutulması, el altında bir irtibat/temas kanalının bulunması ve kişisel ilişkilerin muhafaza edilmesi taraflara kolaylık sağlar. Gorman'ın ifadesiyle "Çözümüm anahtarı iletişimdir. Bütün zorluklara rağmen her zamana iletişim kanallarını açık tutmak gerekir. Başarılı bir süreç için her zaman bir miktar bağlantıya ihtiyaç duyulur."

Gerek yeni bir sürecin arifesinde ve gerek çökmüş bir sürecin canlandırılmasında "güven" önemli bir faktördür. Eğer taraflar birbirine güveniyorsa bu süreç için paha biçilmez bir değer taşır. Çünkü güvenin varlığı sürecin hızlı ve rahat ilerlemesini sağlar. Fakat karşılıklı güven çok nadiren rastlanılan bir durumdur. Süreç esas itibariyle birbirine güven duymayan taraflar arasında yürür.

Bu nedenle güven, sürecin bir ön koşuluna dönüştürülmemelidir. Güven, zaman içinde, konuşarak ve güven artırıcı adımlar atarak oluşur. Konuşmadan güven inşa edilmez, barış yolunda mesafe  kat edilmez. Diyalogdan kaçınmak; güveni geciktirir, çatışmaları körükler ve neticede barış aleyhtarlarının değirmenine su taşır. Konuşurken ise dile dili özenli kullanmak icap eder. Ahern'in dediği gibi "Her şeyi tartışabilirsiniz, ama muhataplarınıza karşı saygısız olmamalısınız."

"Demokrasi olmadan barış olmaz"

 Çözümün konuşulduğu benzer etkinliklerde olduğu gibi DPI toplantısında da demokrasi ile barış  arasındaki ilişki gündeme geldi. Bazı katılımcılar, demokrasi ile barış arasında mutlak bir bağ kurarak tam bir demokrasi tesis edilmeden barışa ulaşmanın imkansız olduğunu öne sürdüler.

 Yabancısı olduğumuz bir tez değil bu; 2013-2015 arasındaki süreçte çokça dile getirildi. O vakit bazı çevreler, AKP'nin demokratik bir karaktere sahip olmadığı için bir çözüm üretmeyeceğini belirtip sürece -en hafif deyimle- şüpheci yaklaştılar. Kimileri ise yine AKP'nin kendince tanımladıkları kimliği üzerinden sürece açıktan karşı çıktılar, PKK ve HDP'yi uyardılar (!)

Demokratik taleplerin karşılanması ve sistemdeki demokrasi açığının giderilmesi, hem sorunların oluşmasını engellemede ve hem de var olan sorunların giderilmesinde önemli bir iş görür. Bu, doğru. Ancak mevcut bir çatışmanın sona erdirilmesinin mutlak demokrasi şartına bağlanması, yanlış. Tartışmanın alevli olduğu günlerde de bu yargıya katılmadığımı söylemiştim, iki sebepten ötürü:

İlki, tarihi tecrübelerin bu yargıyı doğrulamamasıdır. İnsanlar, salt demokrat oldukları için barışa gitmezler. Güney Afrika'da Mandela ve De Klerk tarihi korkunç bir apartheid rejimini bitiren imzaları atarken çok da demokrat insanlar sayılmazlardı. Sinn Fein, Hayırlı Cuma Anlaşması'nı, mensupları bir gece içinde demokrasi aşığına dönüştükleri için kabul etmiş değildi. Barışı doğuran çok farklı nedenler olabilir, "demokrasi olmadan barış olmaz" demek barışı ertelemekten başka bir sonuç üretmez.

 Demokrasi durağı

 İkincisi, demokrasi bir durak değil, bir ideal. Toplum, dinamik bir yapı; dertleri ve istekleri sürekli bir değişim içinde. Gittikçe hızlanan bu değişime ayak uydurmak için demokrasiler de değişiyor, talepleri karşılayacak yeni kanallar açıyor. Yani "Demokrasiye erdik, artık barışabiliriz" denilecek bir nokta yok. Eğer "Ancak tüm demokratik şartlar yerine getirildikten sonra barış olabilir" tezi geçerli olsa, dünya üzerinde hiçbir yerde barış mümkün olmazdı. Demokraside ne kadar ileriye giderseniz gidin,  demokrasinin eksiklikleri olacaktır. Bunu barışın önüne bir bariyer olarak koymamak gerekir.

Dolayısıyla formülü tersten kurmak ve "barış olmadan demokrasi olmaz" demek lazım. Gerçekten de barışın olmadığı, savaşın hüküm sürdüğü, ölümün kol gezdiği bir vasatta demokrasi tahkim edilemez. Şüphesiz daha iyi bir demokrasi için talepleri dillendirmekten imtina edilmemeli. Ama bunu yaparken de demokrasi, mahcup bir barış karşıtlığının fiyakalı bir örtüsüne dönüştürülmemeli.

 

  •  kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.