AK Partili Atalay: Referandum temel bir haktır

AK Parti Ardahan Milletvekili ve İslam İşbirliği Teşkilatı Parlamento Birliği Türk Grubu Başkanı Orhan Atalay, 25 Eylül’de Kürdistan’da yapılacak bağımsızlık referandumu ile ilgili Kürdistan24’e önemli açıklamalarda bulundu.
kurdistan24.net

Kürdistan 24 – ANKARA

Haber: Azad Altun /

Kamera: Onur Can Kankal

 

İslam İşbirliği Teşkilatı Parlamento Birliği Türk Grubu Başkanı ve İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyesi AK Parti Milletvekili Orhan Atalay 25 Eylül’de Kürdistan’da yapılacak bağımsızlık referandumu ile ilgili Kürdistan24’ün sorularını yanıtladı.

25 Eylül’de yapılması kararı alınan bağımsızlık referandumu Türkiye başta olmak üzere tüm dünyada ilk gündem maddelerinden biri haline geldi. Bölgede bağımsız bir Kürdistan’ın siyasi, ekonomik ve sosyolojik yansımaları nasıl olacak? Terörle mücadele, güvenlik ve istikrar açısından ne ifade ediyor? Başta Türkiye olmak üzere bağımsız bir Kürdistan komşu ülkelerle daha iyi bir komşuluk ilişkisi geliştirebilir mi? Kendi iradeleri dışında Sykes-Picot anlaşması ile dört parçaya bölünen Kürtlerin kendi kaderlerini tayin etmesi hakkı meşru bir hak mıdır, değil midir? Kürdistan Başkanı Mesud Barzani’nin uzun zamandır ifade ettiği ve bayrağının gölgesinde ölmek istediğini ifade ettiği bağımsız bir Kürdistan devletiyle Türkiye nasıl bir ilişki geliştirmeli? Karşısında mı durmalı yanında mı yer almalı? Bütün bu soruları ve tarihsel bağlarının arka planını AK Parti Milletvekili Orhan Atalay ile konuştuk.

AK Parti Milletvekili Orhan Atalay’a göre Kürdistan’da gerçekleşecek olan referandum orada yaşayan insanların kendi tercihlerini ve kaderlerini tayin edecekleri temel bir haktır. O haklarını esas itibariyle istedikleri gibi kullanırlar ve bu haklarını kullanırken kendi komşularıyla bir görüş ve fikir alışverişinde bulunurlar ama kimseden müsaade istemek zorunda değiller. İslam İşbirliği Teşkilatı Parlamento Birliği Türk Grubu Başkanı olan Orhan Atalay, “Bu Allah’ın insanlara verdiği bir hak olarak görülmelidir bana göre” dedi. Türkiye’nin içinde bulunduğu bu coğrafyanın kaderinin Sykes-Picot ile tayin edildiğini ifade eden Atalay, bu coğrafi sınırların esas itibariyle tabii olarak teşekkül etmiş sınırlar olmadığını, sınırlar çizilirken ise coğrafya ile birlikte inanç, etnik köken ve sosyolojik özelliğinin esas alınmadığını dile getirdi.

“BU COĞRAFYA ARTIK DÜN GİBİ KALMAYACAK”

Osmanlı’nın 1918’de bütünüyle yıkılmasından yıllar önce dönemin büyük devletleri; İngiltere, Fransa, Almanya ve Rusya masa üzerinde Osmanlı’nın topraklarını pay ettiğini dile getiren Orhan Atalay, bu gerçekliğin uzun yıllar gizlediğini söyledi. Sömürgeye dayalı bir coğrafi tayinin olduğunu belirten Atalay, bu nedenle bu coğrafyaya hiçbir zaman ne barışın ne de huzurun geldiğini aktardı. Tüm bu yaşanan süreçlerin tabi süreçler olmadığını söyleyen Atalay bu coğrafyanın dün gibi kalamayacağını altını çizerek şu ifadelere yer verdi:

“Olması gereken şey tabii olan şeydir, tabii olan her neyse o olmalıdır. Nitekim Irak’ın kendi coğrafyasına baktığımızda, elbette ki biz ülke olarak Suriye’nin de Irak’ın da, Türkiye’nin de, İran’ın da, Ürdün’ün de, Yemen’in de, Katar’ın da ve bütün İslam dünyasının gerçekten kardeşçe yaşamı hayata geçirmesini arzu ediyoruz ve Türkiye’nin temel politikası da hep budur. AK Parti'nin iktidara gelir gelmez komşularla sıfır sorun politikasıyla güdülen şey de budur. Ama bir şey zamanında ters, yanlış ve gayri tabii tesis edilmişse bundan dolayı birçok anormallik yaşanır ki geriye döndüğümüzde gördüğümüz manzara sadece budur. Şimdi Ortadoğu’da kartlar yeniden karılıyor. İşte Suriye, Irak, Yemen, Katar bütün bu coğrafyaya baktığımızda buralarda artık yarın asla ve kat'a dün gibi olmayacaktır. Özellikle Irak son derece önemli bir merhaleden geçti. Saddam sonrası demokrasinin gelmesiyle oradaki Şii nüfusun fazlalığı sebebiyle artık Saddam dönemindeki bir ülke değildir ve orada farklı bir yapı vardır.”

 “TÜRKİYE KÜRDİSTAN’A KAPILARINI KAPATMAYACAK”

Kürdistan Başkanı Mesud Barzani’nin öncülüğünü yaptığı, 25 Eylül’de yapılacak bağımsızlık referandumunu değerlendiren Orhan Atalay, Türkiye’nin tüm komşularıyla olduğu gibi Kürdistan’la da gerek sosyal, gerek siyasi, gerek kültürel gerekse de ekonomik açıdan iyi ilişkiler içerisinde olduğunu söyledi.

Atalay konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Hatta diyebiliriz ki Kuzey Irak’ın dünyaya açıldığı tek kapı Türkiye’dir. Türkiye iyi günde de kötü günde de komşularına hiç kapı kapatmadı. Ne Balkanlar’a kapattı, ne Kafkasya’ya, ne Afrika’ya ne Ortadoğu’ya ne de Irak ve İran’a kapattı. 8 yıl süren savaşta Türkiye İran’dan insanları ağırladı, Saddam’ın Halepçe Katliamında Kürtleri kendi memleketinde misafir etti. Şimdi Suriye’deki Arapları, Kürtleri, Türkmenleri misafir ediyor 4-5 yıldır. Dolayısıyla Türkiye’nin nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın öyle ya da böyle hiçbir şekilde Kuzey Irak’a kapı kapatacağı asla ve katta düşünülemez. Çünkü bizim sosyolojimiz birdir, yani Dicle’nin öbür tarafında bir kardeş beri tarafında bir kardeş kalmıştır. Dolayısıyla kardeşi kardeşten, dayıyı yeğenden ayırma imkânı yoktur. Biz Türkiye’yi yöneten AK Parti olarak referandum sonrasında Irak’ta kurulacak bir Kürdistan devletine karşı, Haliç Devletleri’nin Katar’a uyguladıkları bir ambargo gibi bir ambargo uygulanacağını beklemiyorum ve buna sebep olabilecek hiçbir neden ya da gerekçe göremiyorum.”

“KÜRDİSTAN’LA DAHA İYİ İLİŞKİLER GELİŞTİREBİLİRİZ”

 “Bağımsız bir Kürdistan kurulduktan sonra Türkiye’deki Kürtler de buraya gider mi? Türkiye bundan dolayı bir endişe yaşıyor mu?" gibi tartışmaların da yaşandığı Türkiye’de gerçekten böyle bir endişe var mı yok mu? Atalay bu önemli tartışma konusu ile ilgili olarak ise “buna zerre kadar ihtimal vermiyorum” diyerek şunları söyledi:

“Belki Türkiye’de şöyle bir endişe olabilir; orada bir Kürt devleti kurulursa Türkiye’nin Kürtleri sıkıntı olur. Ben buna zerre kadar ihtimal vermiyorum. Türkiye’de Araplar da yaşıyor ama hiçbir Arap fert veya cemaat, kitle veya toplum ‘Suriye’de bir Arap cumhuriyeti vardı biz orayı iltihak etmek istiyoruz’ demedi. Irak için de böyle bir durum yaşanmadı. Artık dünyaya, AB’ye, ABD’ye ve Sovyetlere baktığımızda insanlar modası geçmiş ulus devletlere çok da itibar etmiyor. İnsanlar nerede huzur, refah, kalkınma, zenginlik ve adalet buluyorsa orayı kendine vatan etmek istediği tarihsel bir evre yaşıyoruz. Ben Türkiye’deki Kürtlerin ‘Irak’ta bir Kürdistan kuruldu biz de oraya katılmak istiyoruz’ diyeceklerine zerre kadar ihtimal vermiyorum. Hatta tam tersine beklentilerim var, yarın bakarsınız Türkiye ile orada kurulacak bir Kürdistan devleti arasında daha rahat geçişler yapılabilir, ticari ilişkiler daha da gelişebilir çünkü süreç öyle bir süreçtir. Biz komşularımızla ilişkilerimizi sıfır problem temeline götürdüğümüz gibi bizim de tarihsel, dinsel, mezhepsel, sosyolojik, kültürel yakınlığı daha fazla olan topluluklarla ya da devletlerle daha fazla ilişkilerimizi geliştirmek isteriz. Bu eşyanın tabiatında olan bir şeydir. O yüzden ben Kuzey Irak’ta yeni bir yapılanma olacaksa elbette ki tek başlarına karar vermek haklarıdır ama komşularıyla bunu istişare etmek daha sağlıklı olacağını düşünüyorum. Geçmişte Mahabad Kürt Cumhuriyet ve Süleymaniye Kürt Krallığı’nın tecrübesini, deneyimini yaşamış bir sosyolojinin bundan sonra adımlarını daha dikkatli atması konusunda hemfikir olacağımızı düşünüyorum. Çünkü Ortadoğu dışarıdan çok açık bir coğrafyaya, haritaya dönüştüğünü görüyoruz. İnsanlar kendi haklarını kullanırken konuşmak isterken de yakıp yıkmadan, kırmadan yaşayabilmeleri gerektiği kanaatindeyim.”

“REFERANDUM SÜRECİNDE GÖRÜŞMELER SÜRMELİ”

Referandum sürecinde Türkiye ile Kürdistan arasında heyetler arası görüşmelerin olması gerektiğini ifade eden Atalay, devlet olduktan sonra Mesud Barzani ve Kürdistan’ın PKK ile ilgili ortaya koyacağı tavrı önemsediğini dile getirdi ve şöyle devam etti:

“Türkiye’nin Kuzey Irak’ta bir toprak talebi yoksa ve Kuzey Irak’taki Barzani yönetiminin de Türkiye'den bir talebi yoksa bir anlaşmazlığın olacağını düşünmüyorum. Bizim orada bir hak iddiamız yok. Aynı şekilde onların da bizde bir hak iddiaları yok. Devlet olmaları halinde ben tabi ki Türkiye’nin PKK ile mücadelesi Barzani hükümetinin ya da Kürdistan devletinin ortaya koyacağı tavrı önemsiyorum. Çünkü Türkiye’nin temel endişesi Suriye'de ABD’nin YPG’yi silahlandırması, YPG ile PKK’nın yakınlığı ya da zaman zaman işbirliği içerisine girmeleri. Benzer ya da aynı örgüt oluşları haklı olarak Türkiye’yi endişelendiriyor. Türkiye bu konuda son derece haklı endişelerinde. Çünkü bugün artık bölgede yaşayan Kürtler de PKK’nın iplerinin başka ülkelerin elinde olduğuna dair kimsenin şüphesi kalmadı. PKK esasında 30-40 yıldır en fazla acıyı Kürtlere çektirdi. Bu da 30 yıllık deneyimle ortaya çıkmış olan bir gerçekliktir. Bu konuda Türkiye’nin endişeleri giderilirse ya da Barzani hükümetinin ortaya koyacağı tavır alacağı karar, ortaya sereceği çaba sanıyorum belirleyici olacak. Türkiye’nin kendi komşularıyla herhangi bir problem yaşamak gibi bir derdi olmadı. Türkiye’nin komşularının topraklarında herhangi bir gözü yok buna ihtiyacı da yok. Esas itibarıyla dolaysıyla sizin sorunuza dönecek olursak o çerçeveden Türkiye’nin bir bugün diyelim ki Kıbrıs konusunu konuşuyoruz biz İsviçre de ya da bir başka yerde Katar sorununu Türkiye konuşuyor ki bizimle bir coğrafi yakınlığı söz konusu değil. Dolayısıyla nerede bir sorun varsa Türkiye o soruna olumlu katkıda bulunmak için gerekirse Afganistan’a gider Fizan’a da gider. Hatta Filipinler ile Mor İslami Kurtuluş Cephesi arasında Türkiye gözlemci ülkedir.”

“TÜRKİYE BÖLGEDE VE DÜNYADA AKTÖR OLMAK İSTEDİĞİ İÇİN AYAĞINA ÇELME TAKILIYOR”

Türkiye’nin bütün dünyada özellikle de Müslümanların yaşadığı coğrafyada barışa hep öncülük ettiğini söyleyen Orhan Atalay, Türkiye’nin barış görüşmelerinde hep arabuluculuk yaptığını herhangi bir krizin çıkmaması için de üzerine düşeni yapacağını bu konuda ise hiç kimsenin zerre kadar kuşkuya kapılmaması gerektiğini dile getirdi. Türkiye seyreden değil müdahil olan bir ülke olduğunu söyleyen Atalay, Avrupa ve ABD’nin Türkiye ile ilgili olarak temel rahatsızlığının sebebinin bu olduğunu savundu. Atalay ayrıca bu ülkelerin onlarca yıllardır Türkiye’nin etkisiz bir nesne olarak bir tarafta kalmasını arzu ettiklerini de sözlerine ekledi ve sözlerini şöyle bitirdi: Türkiye, “hayır ben artık kendisine rol verilen bir ülke değil, kendi kendine rol üstlenen müdahil olan belirleyici olan bir ülke olmak istiyorum” diyor. Türkiye bu iradeyi ortaya koyduğu günden beri Türkiye’nin en son FETÖ darbe teşebbüsü de dâhil olmak üzere ayağına hep çelme takılmak isteniyor.”